Malia: Joyce, babam nerde?Joyce: Tatlım baban-
Malia: Nerde?
Joyce: ...
Malia: Hayır. Hayır! Bir şey olmadı! Hayır! Ölmedi!
Joyce: Tatlım, üzgünüm-..
Malia: Hayır!
Joyce bana sarıldı ve ben ağlamaya başladım. İçimden bir parça gitmişti sanki. Önce küçük kardeşim sonra annem şimdi ise babam... Hayatta tutunma sebebim hep babam olmuştu ama artık o yoktu... Hiç biri yoktu... Sadece Eleven vardı... Ama ya o da olmazsa?... Hayatımın ne anlamı kalırdı? Kardeşimin ölmesi zaten bir parçamı almıştı. Sonrasında aynı şey annemde oldu ve şimdi aynısını babamda yaşıyordum. Bu benim kaderim miydi? Bunları yaşamak zorunda mıydım?...
-Bir kaç gün sonra-
Günlerdir uyuyamamıştım. Bugün Byers ailesi California'ya taşınıyordu ve Eleven da onalarla gidecekti çünkü ben ona tek başıma bakamazdım. Orda yaşaması ve eğitim alması onun için daha iyi olacaktı. Evden çıkıp Byers ailesinin evine gittim ve gitmeden önce onları yakalamayı başarmıştım. Jonathan beni gördü ve koşarak yanıma gelip bana sarıldı
Jonathan: Seni çok özleyeceğim
Malia: Bir de bana sor...
Jonathan: Telefondan görüşeceğiz ama. Değil mi?
Malia: Elbette
Jonathan ile ayrıldık ve Will'e de sarıldım. Joyce da sarıldım ve en son Eleven'a sıkı sıkı sarıldım
Eleven: Sen de gelsen keşke..
Malia: Ama burayı bırakamam... Hey, bak sana ne vereceğim
Eleven: Ne vereceksin?
Cebimden mavi bir bileklik çıkardım ve Eleven'a taktım
Malia: Bu benim küçük kardeşimin bilekliği idi. Artık senin
Eleven: Takmam doğru olur mu?
Malia: Elbette. Bak gideceğin için üzülme çünkü orda yeni okulun, yeni hayatın ve yeni arkadaşların olucak ve bu iyi bir şey
Eleven: Seni seviyorum...
Malia: Bende seni...
Eleven: Görüşürüz abla...
Malia: Görüşürüz kardeşim...
Ve son... Arabaya bindiler ve gitmeye başladılar...