heyy ufak bir sürprizz. normalde bugün bölüm atmayacaktım ama ilk defa eve erken geldim hahdoıehqoho. kısa bir bölüm, umarım keyif alırsınız <3
Beni ormanın daha da içine sürüklüyorlardı. Yürümekten başka seçeneğim yoktu. Oldukça uzaklaşmıştık. Mulciber konuştu.
"Sence bu sefer işkence etmekten daha fazlasını mı yapsak? Baksana bir safkan. Bu sefer ellerimizi yıkamamıza gerek kalmaz."
Bunu duyduğumda korkum iki katına çıkmıştı. Şimdi kokudan ağlıyordum. Avery asasını boynumda hafifçe gezdirdi.
"Şşh sessiz ol güzelim. Safkan olman kanı bozuk olduğun gerçeğini değiştirmiyor. O bulanık senin yüzünden elimizden kaçtı."
Mulciber yaklaştı. Eline lülelerimden birini aldı. Sonra yanağıma dokundu.
"O mavi gözlerindeki yaşamın sönmesini izlemek eğlenceli olacak. Kusura bakma Avery ama bu benim sıramdı."
Beni Avery'nin elinden çekti ve ağaca vururcasına yasladı. Çırpınıyordum ama ona etki etmiyordu. Ölecek gibi hissediyordum.
"Mulciber dur!"
Duyduğum sesle içimden dua etmeye başladım. Merlin şükürler olsun! Regulus Black karşımda durmuş Avery ve Mulciber'a bakıyordu. Bana bakmamaya özen gösteriyormuş gibi bir hâli vardı.
"Ne var Black? Eğlencemizi bölmeye hakkın yok."
"Haklısın. Ama kız bana lazım. Karanlık Lord'un verdiği görevde bana lazım. Hatırlatırım babasını kaçırmıştı."
Mulciber geri çekildi. Memnun olduğu söylenemezdi. Black ile tartışmak istemiyormuş gibi bir hâli vardı.
"Oyuncağımızın elimizden kaçmasına sebep oldu. Bu kanıbozuğun neresi lazım?"
"Karanlık Lord'un sizin oyuncaklarınızla ilgilendiğini sanmıyorum Avery. Ayrıca Blacklere hiç saygınız yok mu?"
Avery, Mulciber'ın omzuna dokundu.
"Hadi gidelim Mulciber."
Mulciber birkaç saniye daha Black'in yüzüne baktı. Asamı yere attı ve ona son bir bakış atıp gitti.
Black onlar gözden uzaklaşınca yanıma geldi ve oturdu. Hâlâ titriyordum. Çantamdan su şişemi buldu ve açıp bana uzattı. Az kalsın benim için endişelendiğini düşünecektim.
"İyi misin?"
Yoksa gerçekten de endişelenmiş miydi? Ama daha geçen koridorda beni sıkıştıran o değil miydi? Davranışları o kadar tutarsızdı ki.
Bana verdiği şişemden titreyen ellerimle birkaç yudum aldım. Aslında çoğunu dökmüştüm. Elimi tuttu. Ama bu sefer çok nazikti.
Şişeyi yavaşça elimden aldı, eline biraz su döktü ve yüzüme sürdü. Sonra da kenara koydu. Saçlarımı yüzümden çekti ve düzeltti. Onları okşadı. Daha çok ağlamaya başladım. Umrumda değildi. Çok korkmuştum. Beni göğsüne çekti. Kollarını büzülmüş bedenime sardı. Hıçkırarak ağlıyordum.
"Şşh, sana zarar vermeyeceğim. Her şey geçti. Gittiler. Güvendesin."
Beni öyle bir sarmıştı ki. Sanki ne olursa olsun beni koruyacakmış gibi hissediyordum. Kollarının arasında o rahatlatıcı parfümünün kokusu burnumu gıdıklarken gerçekten güvendeymişim gibi hissettim.
O an ortada dönen oyunları, babamın kayboluşunu, annemin yıkılışını değil, onun göğsüne yaslanmış olmanın huzurunu hissediyordum.
Titremem ve hıçkırmam durmuştu ama gözümden akan yaşlar durmuyordu. Ayağa kalkmak istedim. Ama yere geri yığıldım.
Regulus geri çekildi. Oysa ben bunu hiç istemiyordum. Asamı ve su şişemi çantama koydu. Çantalara bir büyü yaptı ve havada süzülmelerini sağladı.
Bana döndü ve eğildi. Ellerini sırtımdan ve bacaklarımın altından geçirdi ve beni kucağına aldı. Şaşkınlıkla ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Bana baktı ve sırıttı.
"Ne o büyüme mi kapıldın."
Yumruk yaptığım elimi hafifçe göğsüne vurdum. Güldü. Başımı ve tek elimi göğsüne yasladım. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bu kokuyu bir daha içime çekme şansım olmayabilirdi.
Ormanın çıkışına doğru yürümeye başladı. Şatoya yaklaştığımızda herkesin bize baktığını tahmin edebiliyordum.
"Diona!"
Lily'nin sesini duyduğumda gözlerimi açmadım. Yaklaşan adım seslerini duyuyordum.
"Ona ne oldu Regulus?" Konuşan Remus'tu. Sonra Sirius'un sesini duydum.
"Ona ne yaptın?"
Regulus'un gözlerini devirdiğini tahmin edebiliyordum.
"Evet sevgili ağabeyim. Onu bu hâle ben getirdim ve suçumu açığa çıkarmak için şu an revire götürüyorum."
"Şaka yapacak bir zaman olduğunu sanmıyorum Regulus."
Bu James'ti. Hayatında ilk defa mantıklı konuşuyor olma ihtimali var mıydı? Çünkü gerçekten iyi hissetmiyordum. Sirius sinirle konuştu.
"Ben sana sevgili kardeşim diyemeyeceğim çünkü Marlene'e o şekilde seslendikten sonra sen benim için bittin. Diona'yı bana ver."
Neden yaptığımı bilmiyorum ama Regulus'a daha çok sokuldum. Şu an dinlenmeye ihtiyacım vardı, anlamıyorlar mıydı?
"Sence şu an önemli olan bu mu Sirius. Onun revire götürülmesi gerekiyor."
Regulus bunu söyledikten sonra beni sarsmamaya çalışarak yürümeye devam etti. Bir süre sonra Madam Pomfrey'in tiz sesini duydum.
"Merlin aşkına! Ne oldu ona? Hemen şuraya yatır."
Bir yatağa bırakıldığımı hissettim.
"Onu ormanda buldum efendim. Şu anki hâlinden daha iyi durumda değildi. Hırpalanmış. Belki de neler olduğunu uyandığında ona sormalısınız."
Yalan söylüyordu ve bunu çok iyi beceriyordu. Ağzıma dayanan iksiri yuttuktan sonra uykuya karşı koyamadım. İstemiyordum da zaten.
umarım beğenmişsinizdir. işler biraz kızışıyor. regulus bir dengesiz ayol haoefhoeho. neyse yorum yaparsanız beni çok sevindirik edersiniz. bir sonraki bölümde görüşürüzz <33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
courage (regulus black)
FanfictionDiona Moon, Hogwarts'taki altıncı yılına başlarken babası ortadan kaybolmuştu. Daha doğrusu Karanlık Lord tarafından kaçırılmıştı. Bir yandan ailesi için endişelenirken bir yandan da kendindeki değişimleri anlamlandırmaya çalışan Diona, sinirlerini...