gözleri buğulanmış, başı dönüyor ve ensesinin ateşler içerisinde yandığını hissediyordu.
buz tutmuş parmakları ile ensenine dokunduğu anda soğukluğu
iliklerine kadar işlenmişti.gözlerini sıkıca kapattı,
elleri birden kucağına düşmüştü.
neler olduğunu bile bilmiyorken acı içinde kıvranıyordu adeta.
kesilen nefesi, hızla atan kalbi, kafasının içindeki tonlarca düşünce..hepsi ona çok ağır bir yükmüş gibi geldi.
tek başına kaldıramıyordu, ona en çok ihtiyaç duyduğu ise yanında değildi.
canını acıtan da buydu.
hem yükü veriyor hem de
yardımcı olmuyordu.
küçük olan ise ne yapacağını bilmiyordu.gözlerini açtığında akan yaşlar ile
beraber lanet okudu.
her şeye.
en çok da bu durumda olduğu için kendine.
hızla ayaklandı, anlık olarak başı dönse de umursamadı ve odasına doğru
koşarak ilerledi.
ardında neler olacağını umursamadan koştu.merdivenlerin her basamağında sendeledi, dizlerinin üstüne düştü, kollarını çarptı fakat o kadar hırslıydı ki hiçbirini umursamadan sadece odaya gitmeye odaklanmıştı.
merdivenler bittiğinde elinin tersiyle gözyaşlarını silip odayı görmeye çalışıyordu.kapıya doğru birkaç adım attı, ardından kendini yerde buldu.
gücü bu kadarına yetmişti.
kendisini zorlasa da bedeninin yapabileceği tüm sınırları zorlamış ve buraya kadar gelmişti, devamını yapamıyordu.
ayaklanmaya çalışıyor, duvara tutunuyordu fakat birkaç saniye içerisinde ince kolları bunu reddedip yeniden yere düşüyordu.tek istediği birkaç adım daha atıp odaya girmek, orada bağırarak, haykırarak, belki de tüm sinirini kusacak derecede ağlamaktı.
yapamıyordu,
bu onu daha fazla sinirlendiriyordu.derin bir nefes aldı.
gözyaşlarına hakim olmaya çalıştı.
gözlerini sıkıca kapattı,
birkaç saniye sonra yeniden açtı.
ellerini duvara uzattı,
tutundu ve sürüklenerek de olsa odanın kapısına gelmeyi başarabilmişti.kalan son gücüyle ayağa kalkmaya çalışırken aniden dengesini kaybetti ve yerle buluştu.
sırtı, soğuk zemine çarptığı an ağzından yüksek sesli bir inleme çıktı.
başı durmadan dönüyordu, aldığı son darbeyle daha da kötüye gidiyordu.kafası bir top misali
zemine birkaç kez çarpmıştı.
canı o kadar yanmıştı ki, acıyı yaşamak yerine burada ölmeyi yeğlerdi.
sesini duyurmamalıydı.
acısını gizlemek adına dudaklarını ısırırken kollarını hareket ettirmeye çalışıyordu.hareket ediyor muydu, onu dahi bilmezken içinde savaşlar veriyordu.
acısı gitgide katlanıyordu ve artık dayanamıyordu.
ağzından bir inleme daha kaçırdı.deprem oluyormuş gibi hissediyordu.
sanki yer sallanıyordu ya da ona öyle geliyordu, bilmiyordu.
bağırış sesleri kulağını tırmalıyordu.
yanılmış olamazdı.
birileri gerçekten bağırıyordu.
ses yakınlaştıkça kim olduğunu da anlamıştı.onu bu halde görmesini asla istemezdi.
bir an önce ayaklanmalı, hiçbir şey yokmuş gibi davranmalıydı.
tabii, ne mümkün..kapı açıldı, karşısında onu yerde kıvranırken gördüğünde başından vurulmuşa döndü.
hızla dizlerinin üzerine çöktü, acısını umursamadan eğildi ve
ellerini yüzünün arasına aldı." Jimin!
Jimin, beni duyuyor musun?
cevap ver, yalvarırım! "gözlerini açamıyordu.
ne kadar denese de göz kapakları ona
ağır geliyordu.
ağzından bir inleme daha kaçırdığında Jungkook titreyen elleriyle onu kucağına aldı.
kızaran dizleri tökezlemesine sebep olsa da umursamadan ayaklandı.bilincinin açık kalması için onu konuşturması gerekiyordu fakat Jungkook hâlâ şoku atlatamamıştı, konuşamıyordu.
" Jimin, b-beni dinle.
şimdi seni hastaneye götüreceğim, tamam mı?
sakın endişelenme, yanından ayrılmayacağım, söz veriyorum. "üç katlı evin merdivenlerini birkaç saniyede indiğinde düşünmeden arabaya ilerledi.
onu arka koltuğa yatırdı, yeniden ellerinin arasına âşık olduğu suratı aldı." Jimin, bebeğim, beni duyuyor musun? "
başıyla onayladı, "hmhm" gibi bir ses çıkardı, ardından gözlerini sıkıca kapattı.
zarar görmeyeceği bir pozisyonda olduğuna emin olduktan sonra kapıyı kapattı ve hızla sürücü koltuğuna geçti.arabayı çalıştırırken bir yandan da telefonunu çıkarıp doktoru aramıştı, elleri titriyor, göğüs kafesi sıkışıyormuş
gibi hissediyordu.
ona zarar gelmiş olması bile çıldırmasına sebep olacakken şu anki hâli canını acıtıyordu.hissettiği tek şey gözünden akan yaşlardı.
o kadar halsizdi ki gözlerini açamıyordu, kulakları o kadar şiddetle çınlıyordu ki sesleri duyması imkansız bir hâl alıyordu.işittiği tek şey anlamsız birkaç bağırıştı.
bu halinden nefret etmişti.
güçsüzlüğünden nefret etmişti.
Jungkook'a iyileşme umutları verdiği için en çok kendinden nefret etmişti.dayanamıyordu.
nefes almaya dahi mecali yoktu.
son kez Jungkook'a bakmak istedi, ellerini kaldırdığı anda düştü.
yeniden denedi fakat başarısızdı.pes etti.
artık yapamıyordu.
son kez nefes aldı.
devamı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wind | jikook texting
FanfictionPark Jimin, ünlü oyuncu Jeon Jungkook'un dm kutusunu günlüğü olarak kullanmaya başlar.. • #11 pjm • #23 minkook • #43 kpop • #43 jjk • #114 kookmin • #145 jikook