. KÖF 11 .

20 5 0
                                    

18 Ekim Salı

Kalbimin Ölüm Fermanı
.KÖF.

...



Hayatın ne yapacağı belli değildi. Edebiyatı belli değildi misal. Mutluluk üzerine yazma amacıyla başladığın şiirin sonu yaşadıklarından sonra üzüntüyle sonlanabilirdi. Ruhun onu yansıtır çünkü. Ya da tam tersi, sadece hangi amacı güttüysen tersini yaşamaya hayat esir ediyordu. Mesela matematik!

Hayatın edebiyatı gibi matematiği de belli değildi. Abimle aramda beş yaş vardı, o benim abimdi; büyüğümdü. Şimdi bakarsam yaş sayılarımıza o benden küçük aynı çift sayılara sahipti, 11! Ben ise 24. Olması gereken 11' in, 24'ten büyük olması. Fakat hayatın matematiği işte! 24'ün 11' den büyük olmasını hak görmüştü.

Hesap sormak istiyorum, bağırıp çağırmak. İçimde o suskun kız çocuğunun her gece hıçkırıklarını dindirmek istiyorum. Ama kime feryat etmem lazım bilmiyordum. Kime? Hayatama? Biri bana baksın ve cevap versin! Nasıl olurda 24, 11' den büyük olabilir!? Ah! Canım acıyor. İçim kavruluyor! Abim! Canım abim, ben seni çok özledim.

Bir insan sevdiğini kaybettiğinde burukluk asla sahibini bırakmazdı. Öğrendiğim tecrübelerden birisiydi bu.

Hayatımı adadığım çok az şey vardı. Ya da adayabildiğim. Zorunluluk nedir iyi bilir insan, bir şeye kendisini adaması gerektiğini çok iyi bilir. Belki iyi hissettirmiyordur ama doğrusu odur. Bazı doğrular da can yakar işte, yanlışlarımızın acısını çıkarırcasına.

Okumak istemiştim, küçüklüğümden beri gelen bir istekti zaten. Hem, abimde beni mesleğimin elimde olduğu, güçlü bir kariyer yapmamı isterdi. Değil mi?

Okudum, çok çalıştım. Eğitim hayatım boyunca öğrendiğim tek yegane bir şey vardı, o da; insanın canla başla çalışıp istemesiydi. İstemeden hiçbir şey yapamazdı. İstemekle de kalmazdı tabii. Hem çok isteyip hem de çok çalışmak, hedefin kapısını aralardı. Yaşadığım o buhramlı dönemlerde okulumdan aksamıştım. İlkokul birinci sınıf öğrencisiydim, altı yaşındaki bir çocuğa göre biraz erkendi ama benim itirazlarım sonucu okula kayıt olmuştum. Abim okula gidiyordu ve ben de heves etmiştim.

Benim sisli bulutlarım yıllarca sürmüştü, okumayı üçüncü sınıfta sökmüştüm. Geçti, diğer öğrencilerden epey gerideydim. Özel dersler zoruyla oldu tabii okumayı sökmem. Ardından ortaokul derken kafam hiç dersler de olmazdı. Öyle böyle mezun olduktan sonra liseye geçmiştim. Bir şeyleri kavramam, anlamak lise ikide olmuştu. Kendime sormuştum, ben ne yapıyordum? Nereye kadar böyle devam edecektim? Kendi iç hesaplaşmalarımdan sonra güçlü olmaya karar verdim. Öncelik okumaktı. Kendimi derslere verdim ama çok gerideydim. Üniversite sınavlarına hazırlanmam bu yüzden zorluydu. Mimarlık okuyacaktım, belliydi bu ama kazanmam sancılı bir süreç olacaktı bunda da hemfikirdim. Gecemi gündüzüme verdim ders çalıştım deli gibi. Temelim yoktu ama başarmıştım işin sonunda. Çünkü insan isteyipte bunun için çabalarsa her şeyi başarırdı.

Bu ufak başarı kendime özgüven getirmişti. Bir şeyler yapabiliyordum, üstelik her kulağımda o sesler yankılanırken. Senden hiçbir şey olmaz! Hiçbir şey!

İyi bir üniversite, iyi bir bölüm. Ardından mezun olmam, stajım ve kariyerime adım atmam. Her şey hızlı geçmişti. Şimdi ise karşımdaki aynadan gördüğüm yansımam tüm bu çabalamalarıma değerdi. Aynaya bakınca sadece şık ve yırtmaçlı olan bir elbisenin üzerime oturuşunu görmüyordum. Ya da kulağımdaki küpelerin verdiği özgüven... Ben yansımaya bakınca gerçekten güçlü olduğuna artık inandığım bir kadın görüyordum. Bu bakışa sahip olmak için kendime direktifler verdiğimi unutamam. Ama sadece tek bir konuşmayla Mehmet Derya'nın bana verdiği o eminlik... tarif edilemezdi. Yıllardır yapamadığımı Derya yapmıştı!

KÖF (ö.) KALBİMİN ÖLÜM FERMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin