Odalarımızdan eşyalarımızı almış otelin lobisinde otobüslerin gelmesini bekliyorduk. Burnum akmaya başlamıştı ve hasta olacağımı fark edince kat kat giyinmiştim. Hasta olmak en nefret ettiğim şeylerden biriydi. Çok fazla hasta olmazdım fakat hasta olduğumda da çok kötü olurdum. O yüzden hasta olmak istemiyordum. Ara tatilde hasta olup evde yatmaktansa gezmeyi tercih ederdim.
Otobüsler geldiğinde otelden çıktık. Otobüste buraya gelirken oturduğum yere oturduğumda Yağız yine yanıma geldi. Ona baktığımda yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördüm. Soğuktan olduğunu düşünerek bir yorumda bulunmadım.
Başımda oluşan zonklamayla gözlerimi kapatıp kafamı koltuğa yasladım. Umarım bu hastalık baş ağrısı ve burun akıntısından ileri gitmeden eve varırdık. Çantamdan çıkardığım ağrı kesiciyi içtim. Kulaklıklarımı da çıkartıp müziğin sesini hafif açarak camdan dışarıyı izleyemeye başladım. Göz ucuyla Yağız'a baktığımda o da ekrandan bir film açmış onu izliyordu. Müzik dinlerken kaybolduğum andan itibaren düşünmeye başladım. Sincap sevmeye çalışırken kaybolduğumuzu hatırlayınca kendi kendime güldüm. Sincabı da sevememiştim zaten. Bizi bulduklarında Yağız'ın bana verdiği tepkileri hatırladığımda gülümsemem daha da genişledi. Ona dönüp bu sabahı gözümde tekrar canlandırdığımda içimde kelebekler uçuştuğunu hissettim. O da bana kafasını çevirdiğinde telaşlanarak gülümsememi yüzümden sildim. Bu hareketlerimi fark edince kaşlarını çatıp kafasını sorar bir şekilde salladı. Bir şey yok diye onu geçiştirip kafamı hızlıca cama çevirdim. Kendimi kulaklıkta çalan müziğe ve düşüncelerime bırakıp yolu izlemeye devam ettim. Bu esnada dudaklarımı oynatarak sessizce şarkıyı mırıldanıyordum.
"Elinden geliyorsa,
azıcık sevsene beni.
İçinden geliyorsa,
tutup öpsene beni..."
Yağız beni dürttüğünde uyuduğumu yeni fark etmiştim. Baş ağrım hafiflemiş olacak ki müzik dinlerken uyuyakalmışım. Yağız mola verdiğimizi söylediğinde dışarıya baktım. Hava kararmıştı. Yüksek ihtimalle 4 saatten fazladır yoldaydık.
"Uyuduğun için ilk molalarda kaldırmadım ama artık acıktığını düşündüğüm için kaldırdım. Çünkü mola uzun süre mola vermeyecekmişiz." Yağız konuşurken ayılmaya çalışarak koltuktan kalktım ve montumu üstüme geçirdim.
"Teşekkür ederim. Gel markete geçelim o zaman." İkimiz de peş peşe otobüsten inip kafe ve market birleşimi olan yere doğru yürüdük. Marketten bir şeyler alıp kafe kısmına doğru ilerledik. Ecem, Can ve Akın beraber oturuyorlardı.
"Ooo! Birileri güzellik uykusundan uyanmış." Ecem'in benzetmesine gülerek masaya oturdum.
"Her gün kaybolmuyorum yorulmuşum işte." Mızmız çocuklar gibi konuşarak cevap verdiğimde herkes güldü. Kaybolma konusu açılınca yiyeceklerimizi yerken bu konuyu konuşmaya devam ettik.
"Siz o soğukta nasıl donmadınız ya?" Ecem'e sorusu üzerine ters ters baktım. "Sence donmamış mıydık?"
"Öyle demiyorum. Hareket bile edemeyecek kadar donmayı kastettim."
"Kulübeyi bulamasak yüksek ihtimal o halde olurduk zaten." Herkes haklı bulup o günün çok soğuk olduğundan bahsederken Yağız meraklı bir şekilde başka bir soru yöneltti. "Siz o korkunç kulübeyi nasıl buldunuz?"
"Yolumuzu bulmaya çalışıyorduk. Sonra kulübeyi bulduk. Hava kararıyor diye de orada bekledik." Yağız'ın suratı düşünceli bir hal aldı. Tam nedenini soracakken Akın konuşunca lafım daha ağzımdan çıkmadan geri gitti.
"Tüm gün kulübede mi kaldınız?" Tam olarak açıklamadığımdan olay çok yanlış anlaşılmıştı. Bu sefer benim yerime Can konuşunca herkes ona döndü. "Hayır. Kulübenin yanında bekledik saat geç olana kadar. Kulübeye biri gelip gitmeyince de donmamak için gece orada duralım dedik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavişim
Teen FictionBilinmeyen Numara: MAVİŞİM MAVİLENDİM KAPINA KİLİTLENDİM Her şey bu mesajla başladı..