Jennie'den
Bedenimi esir alan hafif rüzgarla üzerimdeki yorganın uçlarından tutarak boğazıma kadar çekip kıvrıldım. Gözlerimi uyku sersemliğiyle hafifçe açarak rüzgarın nerden gelişine bakmak istedim. Açık teras kapısının önünde sigarasını içen Vante'yi gördüğümde kaşlarım çatıldı hafif bir şekilde. Burda ne yapıyordu?
"Vante?" Hafifçe ona seslenerek dikkatinin bana dönmesini sağladım. Başını çevirip bana baktı. Dudaklarının arasından çıkan duman eşliğinde elindeki sigarayı sehpanın üzerindeki küllüğe bastırdı.
"Günaydın." Diye mırıldandı naif bir tonda.
"Günaydın." Diye ona karşılık verip yattığım yerden dikleştim. Komidin üzerindeki kol saatimi alarak saate bakıp onu koluma taktım. Elimle saçlarımı toplayıp geriye attım. Bana doğru yakınlaşarak üzerime doğru eğildi. Sağ eliyle hafifçe saçımı okşayıp elini yüzüme koyup dudaklarını alnıma bastırdı ve geri çekildi.
"Hava soğuk. Üzerine sıcak bir şeyler giyin ve aşağı in. Kaç gündür düzgün beslenmiyorsun. İyi bir bir kahvaltı yapman lazım." Sesindeki soğukluk bir günün sabahının soğukluğu gibiydi. Gözlerini sürekli gözlerimden kaçırıyor, her zaman ki cesaretini sunmuyordu gözlerime. Odadan çıktı ve gitti. Bir dakika boyunca arkasından boş boş baktıktan sonra ayağa kalktım. Yüzümü yıkayıp havaya uygun bir şey giydim üzerime. Bu arada bana gönderilen zarfı düşünmekten delirecekmiş gibi hiss ettim. Salona inerken düşünmeyi bir süre kenara bıraktım. Masada her zaman ki yerinde oturarak elindeki tabletini kurcalayan adama baktım. Bir anda konuşmasıyla irkildim.
"Orda dikilmeye devam mı edeceksin? Hadi gel." Diyerek elini uzatıp oturacağım yeri işaret etmişti. Adımlarımı masaya yöneltip her zaman ki yerime oturdum. Düne nazaran bu gün oldukça durgundu. Soğuk oluşysa bana göre her zaman ki hâliydi. Kim Vante ciddi anlamda çok dengesiz birisiydi. Sessizce yemeğimi yiyip arkama yaslandım.
"Yemeğimi bitirdim." Dedim. Amacım aslında dikkatini üzerime çekmekti ve başarmıştımda. Elindeki tableti masaya bırakıp kahve fincanını aldı. Dudaklarına götürdüğü fincanla damarlı elleri göz açıma girerken gözlerim kendinden bağımsızca elini takip etti.
Bir gariplik vardı. Hiçbir şekilde ne mektubu ne de o fotorafı sormuyordu. Aksine oldukça sakindi.
"Bir şey mi oldu?" Diye sordum şüpheyle.
"Bir şey olduğu yok. Nasıl bu kanıya vardın?" Cidden oldukça gıcık cevaplar vermeye devam ediyordu. Psikolojim gerçek anlamda yerle birdi. Dengesiz haraketleri sayesinde nasıl davranacağım konusunda bir fikrim yoktu. Sesli bir şekilde ayağa kalkarak sandalyeyi hafif geriye attım. Son kez ona göz ucuyla bakıp arkamı döndüm. Her zaman ki anlam veremediği bakışlarını atıyordu.
"Her şeyi yak Vante." Diye mırıldandım kendimce.
"Ne hâli varsa görsün!"
Salona giren Jungkook'a kaydı gözlerim. Gözlerim kesiştiğinde yüzünü iceledim. Her zaman ki aksine yüzünde hiçbir enerji ve gülümseme kırıntısı yoktu. Gözlerini benden kaçırdığında kaşlarım çatıldı.
Odaya yönelmek yerine adımlarımı bahçe kapısına çevirerek bahçeye çıktım. Burnuma dolan temiz havayla gözlerim kapanırken nefesimi dışarıya verdim. Arka bahçedeki boşluk ve sessizlik şaşırmama neden oldu. Kim Vante burdan kaçmayacağıma bu kadar mı emin olmuştu?
Gerçi şaşırtıcı, her şeye şüpheyle yanaşırken bu konuyu es geçmesi biraz kafa karıştırıcıydı.Yavaşça havuz başındakı şezlonga oturup kollarımı göğüsümde bağladım. Resmen bir kafese hapis edilmiş gibiydim. Burası beni boğuyordu. Burdan gitmeyi gerçekten çok istiyordum. Tüm gizemlerden kaçmak, rahat bir şekilde nefes almak istiyordum. Vante'ye ne mi olur derseniz? Kendisinin bir tedavi görmesu lazım bence. Dengesiz gıcık. Nasıl davranması gerektiğini asla bilmeyen bir ego yığını. Hastalanmayı umursamasam kendimi şu havuza atar beynimi dondururdum. Çünkü artık düşünmekten kafayı yiyecektim.