3. Bölüm

4.3K 509 171
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Medya
Ayşe Mine~Demek ki Öyle

                               &&&

Sonraki günler Begonvil Çıkmazı sakinleri için epeyce heyecanlı geçmişti. Öncelikle biten lüks siteye yavaş yavaş taşınmalar başlamıştı. İşin trajikomik tarafı, sitenin adının Begonvil olmasıydı, her şey baştan sona planlanmıştı sanki. Çıkmazı ve etrafındaki yerleri al, adı dahil her şeyi sahiplen! Sonuna kadar direnecektik.

Büyük nakliye araçları Begonvil Çıkmazına dayanan yokuşu zor bela çıkmıştı. Kamyonların çıkmaz sokağın önünü neredeyse kapatarak içindekileri boşaltmaları mahalleli için ayrı bir eğlence demekti. Tabii ki çoğu henüz başlarına gelecek felaketin farkında bile değildi. Okul dönüşleri bu manzarayla karşılaşmak fazlasıyla canımı sıktığından ders bitişlerinde ya kütüphaneye ya da arkadaşlara takılmaya başlamıştım; arada da Murat Abime uğruyordum. Bu sıralar onda da tuhaf bir haller vardı ama çözememiştim. Tamirhaneye lüks arabasıyla gelip giden sarışın bir kadınla takıldığına dair rivayetler vardı. Nereden biliyorsun, diye soracak olursanız, böyle şeyleri insanlar anlatmayı severdi. Tamirhanede çalışan çıraklar, biraz da Murat abime öykünerek kendisi yokken onun çapkınlıklarını anlatmaya bayılırdı. Ehh, ben de uğradıkça bunları bir parça duyuyordum elbet.

Bu arada havalar yavaştan soğumaya, güneş gittikçe daha az yüzünü göstermeye başlamıştı. Yaklaşan sınavlar için çalışırken bir yandan da katıldığım projenin ayrıntıları ile ilgileniyordum. Kendimi bir şeyi, daha doğrusu birisini düşünmemek için olabildiğince meşgul etmeye çalışıyordum. Maalesef bu çabamın boşa olduğunu, yalnız kaldığım an kızın o zarif hayalinin zihnimin en derinlerini işgal etmesiyle anlıyordum. Kesinlikle lanetlenmiştim, başka türlüsü olamazdı. Ne Orkun'un ısrarla çağırıp tanıştırdığı atomik kuzenler ilgimi çekmişti, ne de proje ekibindeki Master öğrencisi güzel esmer aklımı çelebilmişti. Varsa yoksa hayali gözlerimin önünden inatla gitmeyen bir çift elaya meftun olmuştum. Üstüne üstlük bu nazlı varlığın sayesinde şair de olmuştum, ne fena!

O günden sonra Naz, bir daha benimle konuşma girişiminde bulunmamıştı. Birkaç defa okulun bahçesinde ve kafede görmüştüm onu, arkadaşlarıyla birlikte. Her zamanki gibi cıvıl cıvıl, neşeliydi; bakışlarımız kesişince gülümsemesi solmuş, başını çevirmişti. Onun bu hali bende tuhaf bir pişmanlık hissinin peydahlanmasına neden olmuştu. Eşek Yaman! demiştim içimden.

Sonra o gün... Hayatımın dönüm noktalarından biri olan o gün, ders çıkışı çalan telefonla kader ince ince ağlarını örmeye başlamıştı. Arayan Tarık Hocaydı, odasına çağırıyordu. Yaptığımız proje hasebiyle sık sık görüştüğümüzden sorgulama ihtiyacı duymadan, derslikten çıkıp öğretim görevlilerin odalarının bulunduğu binaya doğru yola koyuldum. Odasının önüne varınca kısa bir tıklatmayla kapıyı açıp içeri girdim. Yüksek tavanlı, duvarları grinin değişik bir tonuyla döşeli oda çok büyük değildi, geniş pervazları olan pencerenin yan tarafında duran masaya bakışlarım kayarken, "Hocam..." dedim ve duraksadım. Zira masanın önünde konumlanmış tekli koltuklarda arkası bana dönük oturan bir kişi vardı ve nedense yüzünü görmeden kim olduğunu hissetmiştim. Saçları tepeden topuz yapılmış, narin bir kadın, kız...

BEGONVİL ÇIKMAZI (Mahalle Hikâyesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin