Önünde durduğu binanın bu kadar yeni görünmesi Kim Taehyung'u şaşırtmıştı. Ana yoldan epey yokuş çıkarak gelmişti buraya kadar. Eski bir mahalledeydi, dar ve neyse ki az yokuşlu bir sokağın sonundaydı. Buraya kadar yürürken önünden geçtiği evler küçük de olsa bahçeli, yıllardır içinde oturan insanların izlerini taşır haldeydi. Klasik, yerleşik bir mahallenin tanımı gibiydi. Biraz daha hoş ve sıcak hissettiriyordu hatta . Benzer bir yapı beklemişti dolayısıyla, sonlara gelirken değişip yenilenen ve şaşırtıcı bir şekilde Taehyung'un dahi fark ettiği o izleri kaybeden evlerle karşılaşmıştı. Mimari tarz açısından farkı olmasa da boyasının temiz, doğramalarının düzgün durması sebebiyle göze batıyordu son birkaç ev. Nedense Taehyung, Jungkook'un evine geldiğini bu kadar açıkça fark edebilmeyi beklemiyordu. Evin görüntüsü herhangi bir şekilde onu yansıttığından da değildi bu fark edişi, kalabalığın arasında gözüne takılan o şey oluşundan kaynaklanıyor olmalıydı.
Yeni ve temiz görüntüsüne karşı şaşkınlığı da kısa sürede söndü. Jungkook'un yalnızca dört yıl önce Seul'e taşındığını hatırlamıştı çünkü. Kapının önündeki birkaç basamaktan birini çıkıp boştaki elini cebine koydu. Yetmemiş gibi evi incelemeye devam ediyordu, biraz da zili çalmaya çekindiğindendi bu oyalanışı.
İçerisinin de aynı temizliği fazlasıyla yansıttığı konusunda şüphesi yoktu Taehyung'un fakat dizaynını gerçekten de merak ediyordu. Birden iç mimariye ilgi duymaya başlamıştı sanki, Jeon Jungkook'un eşyalarının durduğu yerleri öğrenesi gelmişti. İçeriyi görebileceğinden ve merakını giderebileceğinden emin değildi ama. Çat kapı gelmişti, Jungkook onu içeri davet eder miydi? O sırada Jungkook'un evde olup olmadığını bile bilmediğini fark etti. Bir cumartesi akşamüstü böyle bir düşüncesizlik yaptığı için kendine kızıyordu gerçekten. Çıktığı basamağı geri adım atarak tekrar indi. Etrafında dönerek sokağı tekrar inceledi. Açık gökyüzüne baktı, turunculaşmaya başlamıştı. Eski evler yavaş yavaş gölgede kalmaya başlarken Jungkook'un evi daha da ışıldıyordu sanki. Taehyung az önce çatılan kaşlarına rağmen hafifçe gülümsedi. Kapının yanında bulunan "50" numaralı küçük tabelayı görmese bile anlardı buranın kime ait olduğunu, emindi şimdi.
Gülümsemesi sokağı temizleyen ılık bir esintiye kapılıp uçtu. İç geçirdi Taehyug. Dönmesi lazımdı, başta buraya gelmemeliydi bile. Jungkook evdeyse bile müsait miydi bilmiyordu. Ev haliyle görünmek istemeyecekti belki de. Ya da dışarı çıkmaya hazırlanıyordu, özenlice giyinmekle meşguldü şimdi. Veya sabahtan beri pijamalarını çıkarmamıştı, hafta sonu dinlenmesine kapılmıştı. Saçları dağınıktı belki de, veya duşa girdiğinden ıslak. Geç saate kadar uyuduğunda gözleri hala şiş görünüyor olabilirdi ya da dün gece uyumak yerine bir kitaba dalmıştı ve kırmızıydı gözleri. Taehyung bilmeyi ne kadar istediğinin gayet farkındaydı. Az önce geriye attığı o adım, anlamsızlığın da ötesinde bir teşebbüstü.
Hızlıca çıktı önündeki birkaç basamağı. Zili çaldı, başka şansı yoktu. İki eline yaydığı paketleri tek elinde birleştirdi ve kapının açılmasını bekledi. Aradan geçen birkaç saniye sonra da gözlerini kocaman açmış, gerçekten de tam ev haliyle duran Jungkook karşısına çıkmıştı.
"Merhabalar."
"Kim Taehyungssi?" Jungkook bu saatte zilinin çalmasına anlam verememişti ama kapıda gördüğü suret onu çok daha fazla şaşırtmıştı.
Dün akşam saatler süren telefon görüşmesinden sonra onu ancak Pazartesi göreceğini düşünmüştü. Hafta sonu, akşam olmaya yüz tutmuşken Kim Taehyung'un kapısının önünde öylece dikilmesini beklemiyordu. Tam o an halinden haberdar oldu, kollarını dirseğine kadar çektiği sweatshirtünü düzeltti, eli ister istemez saçlarına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we started the fire
Fanfiction(and we'll end in flames) colleagues to lovers, misunderstandings, 90's love, highschool teachers @absimisa ile @diamiyamizu ortak hikayesidir