Akşamki kar beklenildiği gibi yoğun geçmemişti. Gün ışıklarının belirmesi ile yolların tamamı açılmış, karlar erimiş, geriye de sadece saçaklardan akan damlalar ve yerlerde oluşan ince buzlar kalmıştı. Herkes sabah uyanıp hayatına kaldığı yerden devam etmiş, gününe başlamıştı. İki kişi için bu karlı soğuk gün farklıydı, ikisi için şehrin tamamı alevler içindeydi sanki.
Taehyung, Jungkook gittiğinden beri sarhoş gibiydi. Üzerinde bir sakarlık, bir yavaşlık vardı. Sürekli dalıp gidiyor, fark etmeden tebessüm ediyor ve ne gözlerinin önünden onun yüzünü ne de dudaklarından dudaklarının tadını silebiliyordu. Şikayetçi miydi, hayır. Fakat sabırsızdı. Okula bir an önce gelmek, bir an önce onu görmek, onunla konuşmak, gülümsemesini duymak, kokusunu içine çekmek, yüzündeki her ayrıntıyı hafızasına kazımak istiyordu. Yıllar boyunca anlam veremediği ne kadar his varsa hepsi içindeydi. Volkan patlayalı çok olmuştu, şimdi lavlar damarlarında geziniyordu.
Son derslere yaklaşmışken Taehyung bir kez daha öğretmenler odasına girdi. Laboratuvarda kalıp Jungkook'u görmeden geçireceği bir saniye bile onu dehşete düşürüyordu. Odada boş boş dolanıyor, bazen birileriyle konuşmak zorunda kalıyordu ama Jungkook'un da kendisi gibi ona kaçamak bakışlar attığını bilmek, yalnızca onun anlayacağı bir gülümseme ile işlerini hallettiğini görmek onu inanılmaz keyiflendiriyordu.
Jungkook da farklı değildi zira elindeki tonla fotokopi kağıdına boş boş bakıyordu. Yaş grubuna göre ayırıp düzenlemesi gerekiyordu fakat bildiği her şeyi unutmuş gibiydi. Taehyung onu izliyordu, her hareketinde gözleri ondaydı ve bu haldeyken o doğru düzgün nefes bile alamıyordu. Tüm bunlar rüya gibiydi. Yaşayacağını asla düşünmezdi. Kendine gelmesi gerekiyordu, bu yüzden öğretmenler odasından çıkıp tuvaletlere yöneldi.
Yüzünü bir kez suyla yıkadığında kapı açıldı, gelen Taehyung'tu. Bir kez daha yıkadı yüzünü. O sırada Taehyung da içeride gezinmiş, tek tek kabinlere bakmıştı. Kimsenin olmadığından emin olduğu an ise Jungkook'un tam arkasında bitmiş, aynadan ona bakıyordu. Jungkook gülümsemesini saklamıyordu artık.
"Beni tuvalette sıkıştırmaya alışmışsınız, Taehyungssi." Taehyung uzanıp yakasını düzeltti, düzeltilecek bir şey yoktu oysa.
"Sizin yüzünüzden pek çok alışkanlığımı sorguladığım bir dönemdeyim." Jungkook olduğu yerde döndü ve Taehyung ile göz göze geldi. Ellerini tuttu, bu kadar yakın olduklarını bilmiyordu ama bundan memnundu.
"Sizin yüzünüzden," dedi Taehyung, Jungkook'un sağ kulağına yaklaşırken. "Öğretmenler odasından çıkamaz oldum." Jungkook olabilecekmiş gibi daha da yaklaştı ve yanağını, Taehyung'un yanağına doğru sürttü.
"O halde ben laboratuvara gelmeliydim. Söyleseydiniz keşke." Taehyung geri çekildi, bir eli tıpkı akşamki gibi Jungkook'un boynundaydı. Alnına yaslandı, burnunu burnuna sürttü ve derin bir nefes aldı. Onu deli gibi öpmek istiyordu.
"Aklımda bulunsun o halde." Jungkook başını salladığı an zil çaldı. Geri çekilecekti, Taehyung belindeki eli ile onu durdurdu.
"Biraz daha kalalım."
"Dersim boş aslında." Taehyung o an ders programına lanet etti çünkü onunla burada, bu pis tuvalette bile sonsuza dek kalabilirdi.
"Maalesef benim değil. Yine de beni biraz daha tutmanızı istiyorum." Jungkook bir kez daha başını salladığında Taehyung'un dudakları çoktan kendininkileri bulmuştu bile. Ufak dokunuşlardı fakat ikisi de daha fazlasını istiyor gibiydi. Yapamazlardı, bu halleri dahi çok tehlikeliydi ama içlerindeki kor alevler durmalarına engel oluyordu. Bu yangının sonunda kül olmak olsa bile pes etmeyeceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we started the fire
Fanfiction(and we'll end in flames) colleagues to lovers, misunderstandings, 90's love, highschool teachers @absimisa ile @diamiyamizu ortak hikayesidir