16! ama beklerim seni

883 149 57
                                    

Kendisine verilen zarfı açmak için eve gitmeyi bekliyordu Kim Taehyung. Öğretmenler odasında, meslektaşlarının gözü önünde açmayı kendine yediremezdi.

Bunun olacağını tahmin etmeliydi aslında fakat yanlış bir şey yaptığını asla düşünmemişti. Benzer sebeplerden sorun yaşamıştı daha önce, veliler ve öğrencilerle kötü şartlarda yüzleşmek zorunda kalmıştı. Ancak daha önce hiç hakkında soruşturma açılmamıştı. Tanıdığı bir öğretmenin bile soruşturma geçirdiğine şahit olmamıştı. Prosedür hakkında bildikleri efsanelerden ibaretti ve bu Taehyung'u alışık olmadığı bir strese sokuyordu.

İçi içini yerken bile zarfı ders dosyalarının arasında tutmaya devam ediyordu. Bekleyebilirdi, eve gidene kadar açmayacaktı. Sadece birkaç dersi kalmıştı ve sonra çıkacaktı.

Aklında dönüp duranlar onu aceleye itiyor ve diken üstünde tutuyordu. Kendisine söylenen her şeye ters bir tepki vermemek için dudaklarını birbirine yapıştıracaktı neredeyse. Tüm gücünü sakin kalmaya harcıyordu. Tabii bunun her zaman işe yaraması imkansızdı.

Öncelikle, Jeon Jungkook ile otobüs durağında karşılaşmayalı epey zaman olmuştu, buna veriyordu ekstra gerginliği.

İş arkadaşlarından biriyle okula yakın bir durakta karşılaşması dünyanın en normal olayı olmalıydı. Üstüne düşüneceği, kalbini kulaklarında attıracak ve içinde kıvrandığı gerginlik hissini arttıracak bir şey olmamalıydı asla. Üstelik, objektif baktığında Jeon Jungkook'la arasında hiçbir sorun olmaması gerektiğini biliyordu. Tüm bu gelgitli, göndermeli laf çarpıtmalar olmadan önce aralarında sözlü bir tartışma olmamıştı. Kimse kimsenin arkasından konuşmamış, diğerine ayıp ettiği bir durum yaşanmamıştı. Aksine, Jungkook yaz tatilinde onu aramış ve halini hatrını sormuştu. Belki de Taehyung'un kızdığı şey buydu. İkisi için de bu kadar kolay olabilmeliydi her şey. Bir telefon konuşması, öğretmenler odasında bir selamlaşma, otobüs durağındaki kısa bekleyişe eşlik kadar kolay... Jungkook'un da kendisi gibi işleri zorlaştırıyor oluşu kızdırıyordu belki de Taehyung'u.

Şu kadarı açıktı ki sebep ne olursa olsun otobüs durağındaki karşılaşma ikisinin de istediği bir durum değildi. O güne kadar bir şekilde bunu önleyebilmişlerdi fakat korktukları gün gelmişti. Defalarca birlikte, yan yana bekledikleri yerde karşılaşmıştı. Elleri bile ilk burada değmişti belki birbirine. Şimdi bunların ne kadar uzakta kaldığını biliyordu ikisi de, bu yüzden göz göze geldikleri anda bedenleri buz kesmişti herhalde. Birkaç saniyeliğine oldukları yerde kalsalar da gözleri beklemeden kaçmıştı başka yerlere.

Jungkook ondan önce gelmişti görünüşe göre. Kenara geçmiş, kollarını önünde bağlamış ve pleksiglasa yaslanmıştı. Taehyung da kenara, Jungkook'tan uzak köşeye geçmiş ve aynı şekilde yaslanmıştı. Jungkook ise o anda birden yorulduğunu hatırlamış olmalı ki yaslandığı yerden ayrılmış, banka oturmuştu. Göz göze gelmezlerdi artık, Taehyung'un yüzünde kesinlikle eğlendiğinden olmayan bir tebessüm oluştu.

Ona laf atmayı düşündü. Kendisiyle konuşmak istememesine dair, bir şeylerden kaçmak istemesine dair bir şeyler söylemek istedi. Lakin kendisi de farklı değildi, artık bu anlamsız laf dalaşlarından bile kaçmak istiyordu.

Sonra da aralarında bir şeyler onlardan habersiz oluşup parçalanarak kırılmamış gibi, yanına oturup havadan sudan konuşmayı ve hafta sonu yeni yemek tarifini denemesi için onu evine davet etmeyi düşündü. Parmağının ucuyla ona dokunmayı düşündü ama vazgeçti yine. Tüm bunlar, dünyanın en kolay ve en zor şeyiydi aynı anda.

Bineceği otobüs kısa süre içinde geldiğinde binmemeyi ve orada durmaya devam etmeyi de düşündü sonra. Jungkook'un otobüsü gelene ve o arkasını dönmeden binip gidene kadar başının durduğu taraftan gördüğü şeklini inceleyebilirdi. Ondan da vazgeçti. Doğruldu, otobüse yürüdü. "İyi akşamlar Jungkookssi." demesinin fazla bir şey olmadığını biliyordu.

we started the fireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin