13! kül kalır

1.1K 171 76
                                    

Ayak uydurması zor bir enerji vardı o günde. Hava sıcak, nemli ve boğucuydu. Jungkook'un şansına da sabahtan beri güneşi direkt alan sınıflarda dersinin olması yetmezmiş gibi, bu sınıflarda en hareketli öğrencilere denk gelmişti. Güne başladığından beri gömleğinin yakasını kaç kere çekiştirdiğini, kravatını kaç kere fazla gevşetip tekrar bağlamak zorunda kaldığını bilmiyordu. Tahammül etmeye çalışıyordu yine de. Öğrencilerin uçuk kaçık hareketlerine, bitmeyen yüksek sesli sohbetlerine müsamaha gösteriyordu. Kendisine karşı saygısızlık sayacağı pek çok şeye gülümseyip geçmişti Jeon Jungkook. Hepsi okulun son günü olmasından kaynaklanıyordu. Karne heyecanı, diyordu, yaz tatili için fazla sabırsızlar.

Öğrencilerin heyecanını söndürmek istemediğinden iyi görünmeye çalışıyordu Jungkook fakat iyi hissettiğini söyleyemezdi. Bedenini baştan aşağı yakıp geçen sıcak dalgalarına maruz kalıyordu sıkça. Bunun birkaç gündür devam ettiğini fark etmişti. Ara ara, sanki başının üstünde bir sıcak su kovası devrilmiş gibi hissediyordu bu dalgalarla. Beklenmedik de oluyordu tabii, bu hisle birlikte bir anlığına nefesi kesiliyordu. Bir de boğazında yer edinmiş bir yumru söz konusuydu. Ağlayacak gibi de hissetmiyordu oysa, sadece farkında olduğu rahatsız edici bir düğümdü. Sık sık yutkunmak zorunda kalıyor ve yakasını çekiştirdiği anlara sıcak dışında bir sebep daha ekliyordu.

Öğleden önceki son dersi bittiğinde korkarak öğretmenler odasına girdi. Görmekten, göz göze gelmekten çekindiği birisi vardı çünkü. Gözlerinin bir araya gelme ihtimalini barındıran o andan öyle korkuyordu ki gözlerini kontrol amaçlı yarım saniyeler dışında yerde tutuyordu masasına geçtiği sırada. Çekincesinin aksine, Kim Taehyung öğretmenler odasında değildi. Jungkook sebebini merak etti. O da mı Jungkook gibi kaçınıyordu karşılaşmalardan yoksa basitçe başka bir işi mi vardı? Öğle araları, Taehyung'u meraklardan ve kaçmadığı zamanlarda Taehyung'la karşılaşmalardan ibaret olmuştu Jungkook için. Dolayısıyla ikisinden biri kaçtığında okul saatlerini ikiye bölen bu zaman dilimi anlamsız bir boşluk olarak kalıyordu. İkisi de kaçtığında da...

Toplayıp masasının kenarına koyduğu eşyaları tekrar kontrol etti. Bugünden sonra okula tekrar gelmek zorunda kalmaktan korkuyordu. Boş koridorlarda, boş öğretmen odasında unuttuğu bir şeyleri aramak istemiyordu. Tekrar baktı dosyalarına, defterlerine ders kitaplarına. İşine dalmış olmalıydı, kendisine seslenildiğini biraz geç fark etti.

"Jungkookssi. Geleneksel öğle yemeğimiz diyorum. Çıkıyoruz şimdi. Geliyorsunuz, öyle değil mi?" Jungkook kelimeleri aklında anlamlandırıp değerlendirdi. Bunu yapması normalde bu kadar uzun sürmezdi, dağınıktı aklı. Gülümsedi sonra, geçiştirircesine başını sallayıp ayaklandı.

"Kusura bakmayın, tamamen unutmuşum. Önce Müdür Bey'le konuşmam gereken bir şey de vardı. Siz önden gidin lütfen."

Öğretmenler odasından çıkıp köşeyi döndü. Tam birkaç adım atmıştı ki karşısındaki odadan çıkan kişiyi fark etti ve kendini en yakındaki sınıfa attı. Neyse ki sınıf boştu, öğrencilerin hepsi yemeğe gitmişti. Taehyung'un adımlarının önce yaklaşıp sonra uzaklaşmasını ve kaybolmasını dinledi tekleyen kalbiyle. Derin bir nefes aldı, Yakasını bir kez daha çekiştirdi ve kravatını düzeltti. Sonra da sınıftan çıkıp müdürün odasına gitti.

"Efendim-"

"Tamam." dedi müdür, gözlerini işinden ayırmamış, Jungkook'un konuşmasını beklemeden atlamıştı. "Siz de gelmeyin Jeon Jungkookssi. Öğle arasını tek başınıza okulda geçirebilir ya da dersiniz bittiyse erken çıkıp evinize dönebilirsiniz."

"Daha dersim var. Ama siz nasıl-"

"Bir şeyler olmuş size bu aralar. Öğretmenlerim meslektaşlık ruhunu kaybetmiş!" Müdürün sitemli tonuna karşı bir şey diyemedi Jungkook. Ellerini önünde birleştirdi ve bir süre sessiz ve şaşkın bir şekilde kısa boylu adama baktı.

we started the fireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin