Berrak dağ havasından sonra Seul'ün kirli ve bunaltıcı havası daha da fark edilir olmuştu, en azından Kim Taehyung için. Çünkü normal şartlarda ders esnasında pencerelerin açık olmasından asla haz etmeyen bu adam, iki ders boyunca laboratuvardaki tam üç camı açık bırakmıştı. En azından bu nefes alamama, bunalma durumunu buna yoruyordu. Başka ne sebep olmuş olabilirdi ki?
Öğle arası zili çaldığında öğrenciler çil yavrusu gibi dağılmıştı. Havalar ısındıkça onları yerinde tutmak oldukça zor oluyordu. Taehyung öğrenciler gidince eşyalarını topladı. Burası kimya-fizik ortak laboratuvarı olduğu için kendi eşyalarını ve dolabını sürekli düzenli tutuyor, her ders öncesi ve sonrası kontrol ediyordu. Kimya öğretmeni ona nazaran biraz daha geniş bir insandı. Öğrencilerin masalarını kontrol etti, unutulan eşyaları cam dolaba koydu, önlüğünü çıkarıp askıya astı. Şimdi pencereleri kapatacak ve o da diğer herkes gibi öğle yemeği yemeye gidecekti. Fakat kapatamadı. Anlayamadığı bir şeyler vardı saki. İnce rüzgar yüzüne vurdukça, kulağına kuşların sesi, öğrencilerin kahkahaları doldukça kaşları çatıldı. Eksik bir şeyler olduğunu hissediyordu; bunu tam şu an fark etmişti. Sabah okula adımın attığı andan beri, belki de uyandığından beri eksik bir şeyler vardı. Bu onu oldukça rahatsız etmişti üstelik. Böyle belirsiz ve aniden gelen şeyleri hiç sevmezdi. Değişen duygular ona göre olmayan şeylerdi. Üstelemedi, büyük bir hızla tüm camları kapattı ve öğretmenler odasına yol aldı.
"İyi öğle araları, Kim Taehyungssi. Bize katılmak ister misiniz?" Yaşlı matematik öğretmeni, öğretmenler odasına girmeden yakalamıştı onu. Bu kadını severdi doğrusu. Az ve öz konuşan, mantıklı ve sevecen biriydi. Önünde eğilip cevapladı onu.
"Teşekkür ederim ama bugün yemeğimi yanımda getirdim. Sizlere afiyet olsun."
İçeri girdiğinde, Jungkook'u gördü. Ceketini çıkarıp dolabına asıyordu. Tam o an, saatlerdir içinde gezinip duran yankıların son bulduğunu hissetti Taehyung. Aksi gibi daha çok nefesi tıkandı, kalbi daha hızlı atmaya başladı. Havalar değişiyor, dedi kendi kendine. Hiçbir şeyden haberi yoktu, ona göre yalnızca değişen yalnızca havalardı.Artık yazlık ceketlerine geçme vakti, diye geçirdi içinden Jungkook. Güzelce yerleştirdi ve yemek kabını dönüp arkasına döndü. Kim Taehyung, kapının önünde durmuş ona bakıyordu. Eğilip selamladı.
"İyi öğle araları, Kim Taehyungssi." Taehyung, adını duyunca harekete geçti ve dolabına yöneldi. Jungkook'a bakmayı da çoktan kesmişti.
"Size de." Deyiverdi yalnızca. Çabucak, acelesi varmış gibi o da yemek kabını çıkardı ve dolabını kapattı.
"Demek bugün siz de evden yiyeceksiniz." Dedi Jungkook, hafif tebessümle. Kendisi dışarıda yemekten hoşlanmadığı için hep bunu yapardı. Bazen öğretmenler odasında yer, bazen bahçedeki masalardan birine oturur, bazen de acelesi varsa dolabın önünde atıştırırdı. Taehyung bir elindeki kaba, bir Jungkook'a baktı ve yine normal şartlarda asla yapmayacağı bir şeyi yaptı.
"Bana eşlik etmek ister misiniz, Jeon Jungkookssi?"
Birlikte, gölgelik bir yerde masaya kuruldular. Jungkook'un yemeği baharatlı karidesli soğuk erişteydi. Taehyung ise gimbap yiyordu. Jungkook biraz baktığında, biraz değişik göründüğünü fark etti.
"Yemeğiniz lezzetli gözüküyor." Dedi. Tam o an ise bu sorusundan rahatsız olacağını düşündü. Son zamanlarda mecburi şekilde sürekli yan yana oldukları için Jungkook Taehyung'un yanında eskisine nazaran daha rahttı. Ama adamın yemeğine bile karışacak kadar küstahlaşmıştı. Sorduğuna pişman olup hemen önüne döndü.
"Aslında, tarifi biraz değiştirdim. Gimbapa kuzu beyni çok yakışıyor. Surumi gibi kurutulmuş ya da salamura edilmiş halleri var, ben salamurayı daha çok beğeniyorum. Tuzunun çıkması için suda bekletiyorum ve biraz yağ ve soya sosu ile birkaç dakika tavada döndürüyorum. Omletin içine de pancar tozu kattım, rengini değiştirmekle kalmayıp farklı bir aroma da katıyor." Taehyung'un fizik anlatmak dışında anlatmayı en sevdiği şey yemek tarifleriydi. Ama Jungkook'u başı önünde, onu dinlemezken görünce buna devam etmedi.
"Yani, ıhm, lezzetli sanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we started the fire
Fanfic(and we'll end in flames) colleagues to lovers, misunderstandings, 90's love, highschool teachers @absimisa ile @diamiyamizu ortak hikayesidir