Başlama tarihini buraya 🤍Geceye dolanan ayak izlerini takip etti genç kız. Bu adımların onu nereye götüreceğini bilmeden belirsizlik içinde attı adımlarını. Saç diplerine acımasızca düşen yağmur damlaları, adımlarını biraz daha hızlandırmasını sağlıyordu. Gece sabaha yakındı. Gün doğmak üzereydi. Her gecenin mutlak bir sabahı oluyordu. Ama genç kız emin değildi, bu gece onun içinde güneş doğacak mıydı? Doğmalıydı. Bu onun hakkıydı. Gözlerinin önüne gelen, alnına yapışan saçlarını küçük parmakları ile kulağının arkasına itti.
Bu yalnızlığa terk edilmiş kasaba da yalnızca tek dük evlerin ışıkları yanıyordu. Sokakları dar, ve yalnızlık kokan bu sokaklar onun midesinin bulanmasına neden oluyordu. Elinin, gözünün değindiği her duvar da bir göz yaşı mutlaka vardı. Kaç acının izi vardı burada, görünüyor muydu? Zamanında duyulmuştu, sağırların arasında.
Ruhu artık çığlık çığlığa kaldığında bir ağacın gövdesine sıkıca tutundu genç kız. Aldığı nefes ateş olup yaktı genzini. Bacaklarında ki güç çekilirken çaresizce etrafına bakındı. Bir çıkış yolu, bir kurtuluş yok muydu onun için? Olmalıydı. Toprak rengini almış gözleri çaresizce dolanıp durdu. En sonunda tek bir yerde durdu. Burayı hatırlıyordu. Çocukluğunun adımları burada geçmişti. İçi burkularak baktı. Burası da onun gibi terk edilmişti. Eski, çok eski bir cami idi. Annesinin bile çocukluğu burada geçmişti. Nasıl eski olmazdı ki. Şimdi de terk edilmişti işte. İnsanlar bu kadar nankör olmamalıydı. Gücü çekilmiş bacaklarını zorlukla hareket ettirip oraya doğru ilerlemeye başladı.
Kırık camları bulunan, paslı demir kapıyı biraz güçle iterek açtı. Gıcırtılı bir şekilde sonuna kadar açıldığında içerinin tozlu havası doğrudan kızın yüzüne çarptı. Kolunu dudaklarının üzerine kapatırken içeri adım attı. Burayı nasıl böyle terk etmişlerdi? Allah'ın evi demiyorlar mıydı? Neden sahip çıkmak yerine sırt dönmüşlerdi? Başını önüne eğerek ayakkabılarına baktı. Çamurlu yollardan geçtiği için ayakkabıları kirlenmişti. Bu halde buraya ayak basmak istemedi. Eğilerek ayakkabılarını indirdi ve bir köşeye koydu. Doğrulduğunda , ilerlemeye başladı. İçerisi karanlıktı ve tek bir ışık bile yansımıyordu. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefonun fenerini açıp önüne tuttu.
Yerdeki halılar ona geçmişi hatırlattı. İlerlemedi daha fazla, diz çöktü. Şimdi en uçta oturuyordu. Çok büyük bir yer değildi, köylülere yetiyordu. Ama şimdi terk edilince burası da böyle kimsesiz kalmıştı. Tepede kırık eski bir cam vardı ve ay ışığı ona yetiyordu. Fenerini kapattı. Telefonu yanına bırakırken nereden başlayacağını bilemedi.
" Ben geldim, seni terk ettikten sonra anladım ne kadar yalnız olduğumu. Annem gittikten sonra,"dedi ve sustu. O an sesli nefes verirken göğsü sıkıştı genç kızın. " Allah'ım çok yalnızım. Anladım ben, senden başka kimsem yok. Çok çaresizim. Sana geldim bak, gör beni." Sessizce hıçkırarak ağlamaya başladı. Gideceği tüm kapılar yüzüne kapanmışken Rabbi ona bin tane hayırlı kapı açardı biliyordu. Konuşmak istedi ama ne diyeceğini bilemedi. Sonra sustu ve ağlamaya devam etti. Her göz yaşı bir yakarış, bir dua idi. Ve biliyordu illaki kabul olurdu. Şu an burada yaratıcının huzurunda güvendeydi.
" Çok günah işledim. Sadece ihtiyacım olduğunda sana sığındım. Allah'ım biliyorum seni hep unuttum ama nolur bana işaret ver. Böyle yaşamak istemiyorum. Yalnızlığı sevmiyorum, ben" derken nefesi kesildi ve narin elini kalbine götürerek bastırdı. " Ben böyle ölmek istemiyorum. Kimsesiz bu dünyadan gitmek istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHTAN DAMLAYAN KAN
Teen Fictionİkisinin de yolu ansızın çıkmaz bir sokağa çıktı. Bu bir sondu. Ya da her şeyin bir başlangıcı olabilir miydi? Belki de. Onlar için yazılan Kader en güzeliydi. İki beden, iki kalp tek ruh. O gece gözler birbirine değdi. Zehirli yeşiller, toprakla b...