EP.0

2.4K 77 123
                                    



İyi okumalar:):)🥳🥳

VEGAS

Dünyanın sonu yaklaşıyordu. İnsanlar, sahibi oldukları sınıfı kabullenmiyor, arzuladıkları yaşam şartları uğruna can almak ya da vermekten zerre pişmanlık duymuyordu. Kıskançlık ya da doyumsuzluk yüzyıllardır süregelen, nefes alan her canlının iliklerine kadar işlemiş ve dünyanın kanunu oluşturan iki önemli duyguydu.

Ben mi? Ben, bu dünyanın sayılı şanslılarındandım. İnsanların kıskandığı, sahip olduğum hayatı imrenen gözlerle izlediği ve benim gibi olabilmek için yapmayacakları şeyin olmayacağı kadar şanslı bir adamdım. Ben bir korkusuzdum. İçinde bulunduğum coğrafyada yaşamını süren bilgelerin de, fedakarların da itaat ettiği, hayat konforu ve yaşam kalitesi için kendilerini heba ettikleri sayılı efendiden biriydim.

Efendi. Evet, toplum içinde biz korkusuzlar için kullanılan kimlik buydu.

Orta yaşlı, genç bir kadın başını yerden kaldırmadan önüme bir kadeh şarap bırakıp telaşlı adımlarla salondan ayrılırken, kısa bir an arkasını dönüp amcama bakışını fark ettim. Hiç, ensesinde ölüm taşıyan birini gördünüz mü? Her an, bir yerden bir düşman çıkıp nefesinizi kesecek, sizi ölüme sürükleyecekmiş gibi yaşadınız mı? Yorgun ve ruhsuz gözlerindeki, ışıltı artık görünmüyordu. Sanki suyu çekilmiş, dibindeki toprağın kuraklıktan çatlayıp, katılaştığı bir göl gibi solgundu. Ancak amcamı gördüğü saniyelerde yaralı dudaklarındaki tebessümü görmemek imkansızdı. Minnet. Ona bahşettiğimiz hayat için bize sunduğu koşulsuz saygı ve minnet... İşte dudaklarındaki tebessümün de, gözlerindeki acının da tek kelimelik açıklaması buydu.

Adına kanaatkar diyen bir grup insan, bundan onlarca yıl önce toplumda can sıkıcı isyanlar başlatmıştı. Şunu bilmelisiniz. Eğer bir yılanı küçükken öldürmezseniz, büyüdüğünde sizi sokar. Üzgünüm, ancak bu dünyanın değiştirilemeyen kanunuydu. İlk ortaya çıktığında yalnızca üç beş soytarıdan başka bir şey olmayan isyan, bugün koca bir şehrin dörtte üçünü istila etmiş durumdaydı. Karşılaştıkları her fedakarı acımadan katlediyor, varlıklarını tüm dünyaya duyurmak için yapılabilecek her zalimliği yapıyordu.

Gürültü, ses getirir. Bununla kesinlikle bir problemim yok ancak bir sonraki adımını düşünmeyen bu soytarılar, gürültünün iyi mi yoksa kötü mü ses getireceğinden bihaberdi. Öyle ki, isyanın ikinci haftasında bir fedakar olan Başbakan ciddi yaptırımlarını duyurmak için çıktığı kürsüde alnına yediği bir kurşunla önlerinden çekilmişti.

En başa dönelim. Dünyanın sonu geliyor, demiştim. Aslında yalnızca ülkeyi ilgilendiriyor gibi görünen bu durum, dünyadaki bütün isyanları körüklemişti. Bileğine sarı bir kumaş bağlayan her insan-kadın, erkek ya da yaşlı fark etmiyor-sokaklara dökülmüş, fedakar olsun ya da olmasın, üzerinde yeşil renk gördükleri her canlıyı katlediyordu.

Amcam, düşünceli bir ifadeyle kadehiyle oynarken "Onu ve oğlunu kurtarmak istiyorum."diye mırıldandı. Belki de milyonuncu kez.

Bakın ne diyeceğim. Eğer, bugün korkusuzlara karşı bir isyan çıksaydı ve karşılaştığım her canlı bana itaat etmek yerine eline geçen her şeyi üzerime fırlatmaya başlasaydı size yemin ederim, bununla savaşırdım. Ölecek olsam bile bileğimde yine de kırmızı bir bez parçasıyla ölmek isterdim. Ben hala ben iken.

Ancak, kendine erkek diyen ödleğin teki-kendisi amcamın en yakın dostuydu-hayatta kalabilmek için, kıçını kurtarabilmek için çekinmeden önümüze her şeyini sunan bir gurursuzdu. Beni eleştirmeyin, şu anda ortamı geren şeyin ne olduğunu duyduğunuzda, yaşlı bir adamın küfretmekten çok daha fazlasını hak ettiğini anlayacaksınız.

"Eğer bu konuda kararlıysan, sahip olduğun birkaç damla spermin, genç bir fahişeyi hamile bırakmaya yeteceğini düşünüyorum."diye mırıldandım. Sesim alaycıydı. Belki biraz da küçümseyici.

Hayat, bu kadar önemli değildi. Gerçekten. Birkaç yıl daha nefes alabilmek için birilerinin altına girmeye değmeyecek kadar boştu. Ancak dediğim gibi, gurursuz bir baba ve fahişe bir oğul... Hayatları için bir bebeğe sığınıyor olmalarını saymıyorum bile. Tam da böyleleri için hayatın bir anlamı olmalıydı zaten. Biraz daha yerin dibine girebilmeleri ve biraz daha kendilerini becertebilmeleri için.

Odanın köşesindeki babam, "Amcanla doğru konuş!"diye bağırarak öfkeyle yerinden kalkmaya yeltendiğinde amcam uzattığı eliyle onu durdurdu.

"İnan bana, bunu uzun zamandır düşünüyorum oğlum."dedi yavaşça. Bakışları hala kadehindeydi. "Ancak torunları olan, yaşlı bir herifin 20 yaşındaki birini hamile bırakması fazla acımasızlık olurdu."

Sona doğru başını kaldırıp, merhamet dolu bir ifadeyle gözlerime bakıyor olmasına rağmen alaycı kahkahamı durdurmadım.

"Sen de bana inan amcacığım... O fahişenin bunu umursayacağını düşünmüyorum. İstedikleri tek şey, yaşamak."

Bir süre sessizce gözlerime baktı. Sonra omuz silkerek, "O halde bunu Kim ya da Macau'dan istemeliyim."diye mırıldandı.

Tanrım. Aniden öfkeyle doldum. Yerimden fırlayarak, "Macau daha bir çocuk!"diye tısladığımda, "Tamam, geriye Kim kalıyor."dedi hemen.

Kim. Kinn ya da Thankun. Onlar varken, ilgi odağının neden ben olduğunu merak ediyor musunuz? Etmenize gerek yok çünkü aklınıza gelen ilk sebep büyük ihtimalle doğru olacaktır. Evet, çünkü onlar evli.

Yıllar önce, babamın hastalığı için malikaneye bakıcı olarak aldığımız Bilge sınıfından olan doktor Porsche ve kardeşi Chay, bugün ailemizin birer üyesi ve korkusuzdu.

Amcam yeni bir şey söyleyemeden, Chay koşarak salondan çıkıp gittiğinde, "Hayır!"diye bağırdı Kim. "Bu saçmalığa ne zaman son verirsiniz bilmiyorum ama beni unutun baba!" Sonra o da, kocasının peşinden çıkıp gitti.

Sırıtarak kadehimden bir yudum alırken, "Sanırım geriye yalnızca sen kalıyorsun."diye mırıldandım. "Umarım, o buruşuk aletinde fahişeni doyuracak kadar iş vardır."

Özür dilerim. Bir zamanlar böyle bir orospu çoçuğu olmadığımı bilmenizi istiyorum. Dünyaya geldiğimden beri yeterince istenilenleri yapmıştım. Bu bir insanın hayatına son vermek bile olsa, bana yapmamı söyledikleri hiçbir şeyi geri çevirmemiştim ancak artık işler değişmişti. Babamın iri ellerinin suratımı kapatamayacağı kadar büyümüş, gözyaşları içinde kaçtığım elbise dolabıma sığamayacak kadar irileşmiştim.

Ama bilirsiniz. Büyüklerimiz birer orospu çocuğundan başka bir şey değildir. İstediklerini yapmadığımız noktada tehditler başlar...

Amcam aniden ciddileşen ifadesiyle, "Neyse ki, Kinn hala itaatkâr."dediğinde, sesindeki bariz tehditi anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Beni tanıyordu. Siktir, beni çok iyi tanıyordu. Kinn'in benim için ailedeki en önemli üyelerden biri olduğunu ve onu üzecek hiçbir şey yapmayacağımı çok iyi biliyordu.

Parmaklarımın arasında artık sıkmaktan elimin acımaya başladığı kadehi tek seferde içip, yavaşça amcamın ayaklarının ucuna doğru attığımda, telaşla geriledi. Kristal kadeh, uğursuz bir sesle paramparça olarak etrafa saçılırken, üzerine atlayacak bir aslanmış gibi amcamı izliyordum.

"Öyle olsun."dedim ama sesim artık yenilgili kabullenmiş gibiydi.

_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*_

Umarım beğenirsiniz. Omegaverse tarzı gibi gibi... Bu da benim için kıymetli birinin fikriydi.🤭😍♥️

FEARLESS || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin