EP.14

1.1K 67 119
                                    




İyi okumalar:):)🙃🙃

Bir fedakarı kırdığınızda ya da hoşlanmadığı bir şey yaptığınızda kendinizi affettirmek, ağzını açıp özür dilemek kadar kolaydır. Çünkü bizler kin tutmayız, inat yapmayız; hele de bir korkusuzu asla geri çeviremeyiz.

Ancak bu noktada sizinle paylaşmak istediğim bir kaç şey var. Tay'ın annesi büyük oğlu Joseph'e hamile kaldığında bir korkusuzdu. Onunla çok samimi olmasak da, ortaokul zamanlarımızda bizi okula bırakmak için gittiğimiz neredeyse bir saatlik yolculukta konuşacak çok şeyimiz oluyordu. Değişen ve önüne geçemediği duygu değişimleri de buna dahil.

İlk evlendiklerinde, yoksul hayata adapte olmakta zorlandığı için Kann amcayla-Tay'ın babası- sürekli tartıştığından, onu küçümsediğinden ve zaman zaman artık bir fedakar olduğunu unuttuğundan bahsederdi. Ta ki, bebek varlığını hissettirene dek.

Joseph, büyümeye başladıkça aniden içinde bulunduğu hayatı benimsemeye başladığını, sanki uzun yıllardır bir fedakarmış gibi hissettiğini söylemişti. İnsanları geri çevirirken üzüldüğünü, kocasının yırtık pırtık kıyafetlerle eskisinden daha güzel göründüğünü ve bir korkusuz gördüğünde onu yıllardır tanıyormuş gibi hissetmediğinden bahsetmişti.

O zamanlar bu hikayeleri umursamayacak kadar küçük bir çocuktum. Ya da bilirsiniz, bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetiyle, dışarıdaki şiddetli yağmur, caddede koşuşturan çocuklar ya da etraftaki araba yığınları daha ilgi çekici görünürdü.

Oysa şimdi anlattığı her şey günlerdir zihnimde uğulduyordu. Değişiyordum. Bahçeye çıktığımda Eğer bana iğrentiyle bakan bir yüz görüyorsam, bunu eskisi gibi umursamıyordum; kendimi kulübeme kapatarak cezalandırmıyordum. Her şeyden önemlisi, Vegas'ı alttan almıyordum. Evet, gerçekten ona bana söylediği her hakareti misliyle ödetiyordum ve bundan zerre rahatsız olmuyordum.

'Ve bunların hiçbirinde kendimi suçlu hissetmiyordum.'

Birilerine saygı duymak zorundaymış gibi hissetmiyor ya da odaya bir korkusuz girdiğinde hazır ola geçmek istemiyordum.

Parmaklarım artık belirginleşmeye başlamış çıplak karnımda nazikçe gezinirken, dudaklarıma sıcak bir gülümseme yerleşti. Mucize dedikleri şeyin adı bu olmalıydı. Küçücük bir canlı bir çok şeyi değiştirebilecek güce sahipti ve hiç kimse bunun önünde durabilecek kadar ondan daha güçlü değildi.

Yüce tanrım...

Vegas, dün gibi bu sabahta kahvaltımı getirmek için kapıyı çalma zahmetine girmeden kulübeye daldığında, telaşla dolabın önünden kaçıp sweatimi üzerime geçirdim. Burası benim evimdi ve her şey yapıyor olabilirdim değil mi? Düşüncesiz herif! Kısa bir an kapının önünde durarak bana imalı gözlerle bakmaya başladığında, dudaklarımı birbirine bastırdım. Beni yakalamıştı. Hem de aynanın karşısında şiş karnımı izlerken...

"Hey!"dedi keyifle. Gözlerini üzerimden çekmeden tepsiyi masaya bıraktı. "Neden durdun?"

Yanıma kadar gelip, güçlü parmaklarını omuzlarıma sardı ve ona arkamı dönmemi sağlarken, hafifçe dolabın önüne doğru itti beni. Yüzümü buruşturdum. İşte bazen, tıpkı beynimizde sinsice saklanmış bir tümörün başımızı çatlatması gibi ait olduğum sınıfta kalbimi ele geçiriveriyordu. Ona sesimi çıkaramadan, sweatimi başımdan çıkarıp atmasına izin verdim. Hemen sonra sıcacık avuçları karnımdaki şişkinliğe yaslanarak beni iyice geriye çekip göğsüne yaslandırdı.

"V-Vegas..."

Onu durdurmak için dudaklarım aralandı ama omzunun üstünden doğrudan karnıma bakan gözlerindeki o ışıltı kalbimi tekletti. Nefesim kesilirken, yutkunarak dudaklarımı kapattım. Çok güzeldi. Işıl ışıl gözleri ve omzuma yasladığı çenesi de bana hiç yardımcı olmuyordu ve birkaç gece önceki gibi masum dokunuşları aklımı çok başka yerlere çekiyordu. Tanrım, onu arzuluyorum. Bu da yetmemiş gibi dudakları sıcak bir gülümsemeyle gerildiğinde, hipnoz edilmiş gibi onu izlemeye başladım.

FEARLESS || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin