EP.38 🔞

843 44 113
                                    





İyi okumalar:):D🔥🔥(🙈😂🙈)



O akşam eve döndüğümüzde hiçbir şey söylemeden odama çıktım. Venice çoktan uyumuştu ve bayan Sup'un görevlendirdiği bakıcıysa bizi kapıda karşılayarak evden ayrılmıştı. Macau ise, aylardır görüşmediği arkadaşıyla birkaç gün sonra ayrılacağı için, neredeyse bütün zamanını onunla geçiriyordu. Öyle ki, bu akşam da bizimle eve dönmek yerine Arm ile birlikte kalmayı istemişti. Olası bir tartışma için ne kadar güzel bir boşluk, öyle değil mi?


Ah, tanrım. Hakkımda ne düşüneceğinizi bilmiyorum. Ancak bu akşamın benim için katlanması en zor zamanlardan biri olduğunu itiraf etmem gerekiyordu. Pol zaten yeterince baş ağrısı yapabiliyorken, bir de ailesi ile birlikte oturmuş gençlik zamanlarındaki anılarını anlatmışlardı. Tanrı aşkına, Vegas ile ilk öpüştüğü ağacı anlatmanın saçmalığı da neyin nesiydi!? Üstelik benim, onun eşi olduğumu bilmiyor gibi, daha bir sürü saçmalık yapmıştı ve bir de utanmadan bana rahatsız olup olmadığımı sorma cesaretini gösteriyordu.



'Hayır olmuyorum.' dedikten hemen sonra aklımdan geçen cümlenin, 'Ancak tek kelime daha edersen şu çatalla boğazını deşebilirim!' olduğunu itiraf etmeliyim. Öylesine sinirli ve öylesine üzgün bir haldeydim ki, o anda yüzüne nefretle bakıyor olmam ya da hakkında vahşice hayaller kuruyor olmam beni zerre rahatsız etmiyordu.




Pekala, gözünüze yeterince anlayışsız ve mide bulandırıcı bir eş olarak göründüğüme göre, sanırım artık kendimi savunmam gerekiyor. Vegas'a ve geçmişine her daim saygı duymaya çalışıyordum. Özellikle yaşadığımız son kargaşadan sonra, kendime defalarca kez fevli davranmayacağımı hatırlatıp duruyordum. Ama bunun ne derecede zor olduğunu anlatabilmem bile mümkün değildi. Hatta biraz daha dürüst olmak gerekirse, o masada Pol'ün yüzündeki o alaycı gülümsemeyi nasıl paramparça etmediğime ya da eve gelir gelmez Vegas'ın tepesine binmediğime hayret ediyordum.



Saygı dedikleri şeyin, yalnızca bende olmasının gerektirdiği de büyük bir saçmalıktı. Benim bu konuda kendimi suçlu gibi hissediyor olmam da zaten başlı başına bir acımasızlıktı. Bu kadar kötü niyetli olduğum için kendimden nefret ettiğim gibi, Pol'de o kadar piç kurusu gibi davrandığı için kendinden nefret ediyor muydu ki?



Neredeyse bir saate yakın bir sürenin sonunda odanın kapısı yavaşça açıldığında, hareket etmedim. Muhtemelen uyumuş olabileceğimi düşünerek gelmişti, ancak bu gece bu baş ağrısıyla uyuyabilmem mümkün değildi. Kızgındım, hemen şimdi kalkıp neden bu kadar kalabalık bir geçmişi olduğu için onu tekmelemek istiyordum. Ancak derinlerde bir yanım, benimle yaşadığı her şeyi bir başkasıyla da yaşamış olabileceğini hayal edip kalbime adeta işkence ederken, oturup saatlerce de ağlamak istiyordu.



"Pete..."diye seslendi. Neredeyse bir dakikanın sonunda yatağın diğer tarafı çöktüğünde, belime kadar inmiş olan battaniye omuzlarıma sürüklendi. Hemen sonra yumuşak ve soğuk dudakları tüy kadar hafif bir şekilde alnımın yanına dokunurken, "Seni seviyorum."diye fısıldadı. Ses tonu nazikti. Sözlerin bir etkisi var mıydı bilmiyorum, ama her bir kelime ta kalbime kadar işledi. İçim aniden saçma sapan bir acıyla doldu ve ağlamamak için dudaklarımı dişlemek zorunda kaldım.


Neden o sadece bana ait değildi ki? Neden tıpkı benim gibi, yaşadığı her şeyi benimle değildi? Onu tandığımda aşkın ne olduğunu bile bilmiyordum. Sevişmek ya da çok daha basiti öpüşmek de benim için oldukça yabancı eylemlerdi. Oysa ona bir bakın. Neredeyse hayatının her anında birileri vardı ve benim aksime ilişki listesi oldukça kalabalıktı.



FEARLESS || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin