"Anne! Ben çıkıyorum!"
"Dikkatli ol!"
Felix annesini onaylayıp parayı cüzdanına koymuş, eğilip ayakkabılarını giymişti. Havalar ısındığı için yanına hırka alma gereği duymuyordu, bir yandan havaların ısınması sınavın yaklaştığını gösteirirken bir yandan da rahat edeceği zamanın yakın olduğunu gösteriyordu.
Kabul, son seneye kadar sınavı çok takan biri olmasa da bir süre önce hayatın gerçeklerini fark ettiği gibi sınava çalışmaya başlamıştı.
Evden çıkıp hızlı adımlarla aşağı inmiş, Seungminlerin zilini şerefsizlik olsun diye çalıp kaçmış ve balkondan ona "Şerefsiz!" diye bağıran arkadaşına poposunu sallayıp koşmaya devam etmişti.
Kitapçı uzak olsa da otobüsle gidilecek kadar değildi, yol boyu kendi kendine kulaklığını takıp dans ede ede gitmişti. Burada yaşayan herkes onu tanırdı, bu sebeple yolda deli deli dans etmekten çekinmiyordu keza tanımasalar da çekinmezdi.
Son gelişinde dayak yediği kitap dükkanına girmiş, kasadaki korkunç ve ona yumruk atan çocuğa kısa bir bakış atıp rafları arasına karışmıştı. Aradığı matematik kitabını bulmasıyla beraber çizgi romanları da karıştırırken bir yandan gruptaki muhabbeti okuyordu.
Çok uzatmadan beğendiği çizgi romanlara iç çekmeli birer bakış atmış ve rafların arasından çıkıp kasaya gelmişti. Kasada iki kişi vardı, birisi aynı onun gibi müşteri olmalıydı ki kitaba bakıyordu ciddi şekilde diğeri de kasiyer ve kitapçının oğluydu.
"Şunu alacaktım," dedi geçen seferki olayı tekrar yaşamak istemediği için. Elini cüzdanına attı. "Üç yüz liraydı değil mi?"
"Üç yüz elli lira oldu."
Kaşları çatıldı. "Ne?" Adama baktı hayretle. "Hangi ara üç yüz elli lira oldu, daha iki gün önce bana üç yüz demediniz mi ya!"
Kitabı sertçe önündeki yere vururken "Üç yüz elli lira oldu kardeşim," demişti. Kaşlarını kaldırdı. "Yediğin dayak az mı geldi sana, alacaksan al almayacaksan da git."
Felix sinir bozukluğu ile sakinleşmek için derin bir nefes vardı, sinirden gözleri dolmuş ama yine de sıkılı yumruğu yanında kalmıştı. Bu sıralar ekonomik durumları pek iyi olmadığı için ailesinin üstüne çok gitmemeye çalışıyordu ve kitabı kendi harçlıklarından biriktirmişti.
Şimdi de adam ona iki gün önce verdiği fiyattan farklı bir fiyat söylüyordu.
"Almıyorum," dedi parayı geri cüzdanına koyup. "Almayacağım."
Geri çekilip gidecekti ki arkasını dönmesi ile bileğini tutan parmaklar olduğu yerde durmasını sağladı, bu kasada duran ve kitap inceleyen çocuktu. Çocuğa doğru döndüğünde çocuk kasadaki kitaba baktı.
"Bu kitap üç yüz elli lira mı?"
Kasadaki adam ona döndü. "Senlik bir şey mi var kardeşim? Üç yüz elli lira oldu evet, var mı bir itirazın?"
Çocuk tek kaşını kaldırdı. "Neden onu dolandırıyorsun? Kitap üç yüz elli lira değil, set almıyor bu çocuk. Bu kitabın fiyatı taş çatlasa iki yüz lira, üç yüz elli de ne?"
"Ne?" dedi Felix kaşlarını kaldırırken. Bir anda öğrendiği şeyle adama döndüğünde adam "Çıkın gidin dükkanımdan," demişti ki Felix'in bileğini tutan çocuk elini cebine atıp telefonunu çıkardı. "Önce seni bir polise şikayet edeyim de, o kitabın fiyatı az önce etikette iki yüz liraydı. Ona üç yüz demen yetmiyormuş gibi bir de üç yüz elli yaptın."
Adam kitabı okuttuğu zaman bilgisayar ekranında fiyatı gözükmüştü, Felix tam karşısında olduğu için ekranı görememişti ama o görmüştü. Başta muhabbet açığa çıkar diye sussa da böyle bir şeye tabii ki göz yummayacaktı.