"pişt." Sesin geldiği yöne doğru hevesle döndüm. Karşımda duran çocuk o muydu? Saçlarını düzeltmiş, üzerini değiştirmişti. Gülümsedim.
"şey, selam." Dedim bin bir güçlükle.
"selam." Dedi ve yanıma oturdu, aramızda bir kişinin oturacağı kadar boşluk bırakmıştı. Derin bir sessizlik çöktü o boşluğa. Ne denirdi hiçbir fikrim yoktu.
"neler yapmak istersin?" dedi bana dönüp. Dudak büktüm.
"bilmiyorum, her şeyi yapmak istiyorum; fazla zamanım yok."
"yakın arkadaşlarınla falan vakit geçirebilirdin?" Bu soru niye buradayım, benim bu konuyla ne alakam var anlamını içeriyordu.
"yakın ya da değil. Arkadaşım yok." Biraz sinir biraz esefle çıkmıştı cümlem.
"anlıyorum. Ama bu konulardan hiç anlamam tamam mı? Sen ne yapmak istediğini söyle yapalım." deyince gülümsedim.
"piknik."
"güzel fikir, hava da güneşli olacak gibi."
"tabi mangal yapabiliyorsan?" dedim şüpheyle. Yan yan bana baktı ve
"parmaklarını bile yersin...hadi bir şeyler alalım" dedi.
Birlikte ayağa kalktık ve geldiği yönün tersine doğru yürümeye başladık.
"bana kendinden bahsetmek ister misin? Tabi önce seni benimle gelmek için zorlamadığımdan emin olmak istiyorum." Dedim.
"zorlamadın. Bende dükkanda sıkılıyordum." Çok netti.
"yoksa sende mi pek arkadaş canlısı değilsin?" biraz daha samimi bir hava yaratmak istiyordum.
"az insan çok huzur diye bir şey duymuş muydun? Felsefem o."
"duydum benimki de hiç insan hiç huzur." Diye mırıldandım. Ama duymuş olacak ki bana dönüp, bir süre baktı ama hiçbir şey demedi.
Büyük marketin önüne geldiğimizde hemen girdik. Küçük sepetlerden birine uzandı. Bende bir geç kalmışlık içinde büyük alışveriş sepetine baktım.
"hep bunlara oturup babamın beni gezdirmesini isterdim. Ama tabi bunu 15 yaşındayken istediğim için babam bana 'el âlem ne der' dedi. Söylesene el âlemin ne dediği çok mu önemli?" bunu sorarken bir yandan da dergi bölümüne bakınıyordum, tabi pek ilgimi çektiği söylenemezdi.
"aslına bakarsan hiç önemli değil. Hadi bin." Demesiyle ona döndüm ve ağzım kocaman bir o şeklinde açıldı.
"şey hayır gerek yok cidden. Hem artık 17 yaşımdayım." Dedim ama bana aldırmadı ve kolumdan çekip,
"son günün değil miydi? Bir daha görmeyeceğin insanlara rezil olmazsın" dedi.
Kocaman gülümsedim ve onunda yardımıyla sepete oturdum. Sabahın bu saatinde kınayan çok bakış yoktu, ama yine de yargılayan gözlerden kaçamıyordunuz. Sepeti sürmeye başladığında gülerek:
"adımı bile bilmiyorsun! Ama bana ne kadar büyük bir iyilik yaptığından haberin bile yok!" dedim.
"adım Ege, senin?" dedi ve kıvrılan dudaklarıyla sepeti hızlandırdı. Bense heyecanla sıkıca tutundum ve kahkaha atarak söyledim:
"Eylül" anlık bir bakışmadan sonra sırayla reyonlara girdik ve en çok çikolata reyonunda oyalandık. İhtiyacımız olan şeyleri aldıktan sonra kasaya doğru gittik. Beni belimden tutup indirdiğinde
"teşekkür ederim." Dedim. Gülümsemekle yetindi.
Kasadan geçirdiklerimizi poşetlemek bana düşmüştü. Cüzdanına davrandığında onu durdurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFESTEN ÖTE
ChickLitYarın kendimi öldüreceğim ilk gün, ve işler yolunda giderse son olacak. Kararsızım. Yaşamaktan vazgeçmek ya da yaşamaya devam etmek arasında değil, nasıl ve ne zaman gitmeliyim? Ne zaman sonsuzluğa kucak açmalıyım? Güne başlar başlamaz mı, yoksa bi...