8.

174 6 0
                                    

Gözlerimin önünden gitmeyen açık kahverengi gözleriyle daldığım uykumdan yine o gözlerle uyanıyordum. O kadar uzun zamandır görüşmemiştik ki – bir aydan fazla- içimde hacimce büyüyen bir yalnızlık çekiyordum. Sanki o hayatımda hep varmış gibiydi, hayatıma girişini ya da onu zorla hayatıma dahil edişimi hiç yadırgamamıştım. O yüzden hep yanımda olmalıymış gibi hissediyordum, yanımda değildi çok üzülüyordum.

Benim hayatımı şekillendiren şey ailemdi, birçoğumuzun olduğu gibi... ve sınavlar! Sisteme karşı bitmek tükenmeyen bir kinim vardı, yaşanacak günlerimi elimden alıyormuş gibi öfkeyle doluydum. Gibi değil, kesinlikle öyleydi. Umurumda değildi ama olmak zorunda oluşu; hayallerime, yaşama sevincime kara bir mürekkep lekesi gibi dağılıyordu.

Sabah erken kalktığımda, geleceğimi kesin sınırlarla çizecek bir sınava çalışmak yerine, parkta koşmak istiyordum. Test çözmek, yazarları, şiirleri ezberlemek yerine kitap okumak istiyordum. Dershanelere, test kitaplarına para harcamak yerine yeni bir ülke gezmek istiyordum. Hava güzelken camdan bakmak değil de, o havanın tadını çıkarmak istiyordum. Şiir nedir'i değil, şiir yazmak istiyordum. İlk tiyatroyu bilmek değil, bir tiyatroya gitmek istiyordum. Bir gün boyunca hiçbir şey düşünmeden uyumak istiyorum. Neden bütün bunlara sahip olacak kadar zengin ve başarılı olmam için gideceğim yol okuldan geçiyor? Anaokulu, ilköğretim, lise ve üniversite... adam olmak bu kadar mı zor? 

Ygs dersindeydim, felsefe işliyorduk. kendimi sorgulayacak kadar çok düşündüğüm bir dersti ama bu dersten nefret ederdim;  çünkü hocamız, onun dediği felsefe konularını cümle cümle, harf harf defterime geçirmediğim için beni azarlardı. Felsefe sorunlara alternatif çözümler üretmemize yardımcı olur. Bize dünya görüşü kazandırır. Bla bla bla.     

     Şimdi size bir elmanın ne kadar güzel olduğundan, renginin çok çok parlak bir kırmızı olduğundan ve ağzınızda unutulmayacak bir tat bıraktığından bahsetsem ama asla size o elmayı göstermesem ve tadına baktırmasam, bana elmayı gerçekten sevdiğinizi söyleyebilir misiniz?

...resim, müzik derslerinde boş boş oturup vakit geçirdiğimiz sistemden ne bekleyebiliriz ki?

Gerçekten sıkılıyordum.

Bir dersi geçirmek için karaladığım kağıtların haddi hesabı yoktu.

Boş yere kesilen ağaçların hesabını da veremeyecektim.

Ege harika biriydi.

Harika olduğu kadar uzaktı da.

Ahh, mesafeler.

Ege ne kadar da uzak.

Şimdi onun yanına gitmem demek bir minibüs yolculuğu değil, bir devrim.

Haftaları devirsek de arada mesajlaşıyor olduğumuz için ne yaptığı hakkında bilgim vardı. Babası yüzünden deneme seti bitirmeye çalışıyordu. Doktor olmak istemediğini daha ilk söylediği anda anlamıştım, babasını kırmamak için kendini bu fikre alıştırıyor olması çok hüzünlüydü. Tabi ki herkes çocuğu en iyi fırsatlara sahip olsun ister ama çocuğu istediği gibi yaşayıp mutlu olmasına engel olacak kadar başarıya kilitlenir. Bu yanlıştır. Bu gençliğimize soykırımdır. Bu olmaması gereken bir hatadır. Çünkü bu ölümdür. Ölümcül bir hastalıktır. Her şeye sahip olma arzusuyla, mutlu olmayı unutturan bir zehirdir. Şifası uzaktadır; onu bulmak için koşmak, yürümek, sürünmek, asi olmak ve ne istediğini bilmek gerekir o yüzdende yalnızca ama yalnızca çok az kişi bunu başarır.

....ahh, dedim içimden. İçimden konuştuklarım dış vurduklarımdan hep daha sahiciydi, hep daha anlamlıydı. Keşke başarabilsem, keşke başarabilsek...

Telefonuma gelen mesajın titreşimiyle bir hayli irkildim.

Ege.

"Sistemin kölesi oldum, beni bırak sen git."

Sesli gülmemek için kendimi zor tuttum.

"bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama ben şu an köle pazarındayım. (okulda)"

"kaçmalıyız."

"kaçacağımı biliyorsun bana boş ümitler verme."

"o zaman daha fazlasını vereyim, kaçıracağım seni. Doğru zamanda."

"ahh, hep bekleyeceğim  doktor."

"hoca geldi."

"anlıyorum, görüşmek üzere"

Günün son okul zili çaldığında, yalnızca bu şehirden gitmek için çalıştığım bir gün daha bitiyordu. Evet saat dörtte okul bittiğinde  günde bitiyordu. Size bu sistemin zalim olduğundan bahsetmiş miydim?

Kendimi yatağıma bıraktığımda başım zonkluyordu, ama bunun sebebi aşırı dozda düşünmek ve aşırı derecede imkânsızı düşünmektendi. Mesela aya dokunmak... aya dokunamıyorduk. Üzülüyordum. Defterimi çıkardım, bu defter benim zihin sarayımdı. Bütün sayfaları boştu, yani siz öyle görüyordunuz. Oysa ben her sayfasında  saatlerce düşünmüştüm. Yazacak kadar cesaretim olmamıştı şimdiye kadar. Arasına sıkıştırdığım resimlerim, Ege'nin verdiği papatya ve babamın küçükken verdiği minik bir doğum günü kartından başka bir şey yoktu. Bu deftere dokunan ilk yazı, ilk yabancı el Ege olmuştu. Bana yazdığı o kısa ama özenli yazıya baktım bir kez daha.

olağan olmayan bir şekilde, henüz tanıştığım ve gizemli gelen biri için ne yazabilirim bilemiyorum. Köfteleri seviyorsun, fotoğraf çekmekten hoşlanıyorsun ve galiba, tanımadığın bir insanla piknik yapacak kadar cesursun. Köpekten korktuğunu bu kısımda yazmamam daha iyi olur sanırım.

.....birbirini tanıma oyunumuz eğlenceliydi, ama senden başkasıyla oynayacağımı sanmıyorum; dediğin gibi birilerine kendini anlatmaya çalışmak pek de güzel değil.

Günün devamında neler olacak bilmiyorum, ama gece yatağıma uzandığımda aklıma geleceğin kesin. Market arabalarıyla olan yolculuğumuzu da sen unutma, el alem ne der kimin umurunda?

Tanıştığımıza sevindim.

                                                                                                                                                     EGE ZORBEY



O an bana ilham verdi, kelime aralarında duyduğum nefesi. Ilıkça değdi kelimelerime sanki, ben ilk yazımı yazdım.



'KELEBEK'

... Kelebek eski Yunan'da ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler.


Ben bir kelebektim, Ege bir kelebekti ve ait olduğumuz yer; bir günlük ömrümüzde, bir inci çiçeğinin ya da krizantemin yaprakları olmalıydı. Sanırım o an içimden, belki de hep orada olan ama benim şimdi fark ettiğim küçük pırıltı, minik bir ilham hayatımdaki en büyük devinimimde yol gösterdi bana. Birilerine, ya da bir şeylere göre sürüklenip durduğumuz ve son kez nerede duracağımı asla bilmediğimiz bu dünyada, kendim olma cesaretini gösterecektim.

NEFESTEN ÖTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin