Bölüm 1: Acımasız Geçmişin Geçmeyen Yüzü

363 65 183
                                    

Merhaba sevgili okurlarım.

Nasılsınız?

Ben şu sıralar biraz yoğunum ama yazmadan da duramıyorum :D

Yeni heyecanımın ilk bölümüyle sizlerleyim. Yazmak için çok heyecanlıyım bu kurguyu.

Umarım severek okuduğunuz, desteklediğiniz bir kurgulama olur.

Satır aralarına yorumlar yapmayı ve sol aşağı köşedeki yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen.

Buraya Melina ve Mirhan için bir mavi bir de siyah kalp bırakır mısınız?

Keyifli okumalar dilerim🎈

💙BİRİNCİ BÖLÜM:🖤

   "ACIMASIZ GEÇMİŞİN GEÇMEYEN YÜZÜ."

💙🖤

*Acı veriyorsa geçmiş, geçmemiş demektir...

Melina'dan:
••••••••••••••••

Ağır ağır attığım adımların tok sesi kulaklarımı doldurduğunda sağ elimi istemsizce hızlanan kalp atışlarıma yuva olan göğüs kafesimin üstüne koydum. Kalbim her zaman buraya geldiğimde olduğu gibi, yaşadığı göğüs kafesimi delip geçmek istiyormuş gibi hızlı çarpıyordu.

Nefeslerim de düzensizleştiğinde iki yıla yakındır bir türlü alışamadığım bu durumlar için, içten içe sıkı birkaç küfür savurdum. Hastanelerden nefret ediyordum. Herkes gibi.

"Lanet olası hastane, lanet olası hayat..." sol gözümden damlayan tek damlayı hırsla kolumla sildim.

Hepimizin hastanelerden nefret etmek için belirli sebepleri vardır mutlaka. Tıpkı benim de olduğu gibi. Bazen kendi canımız, bazen de canımız gibi sevdiklerimizin canı için geliyorduk bu sevimsiz duvarların arasına. Fakat değişmeyen tek bir sonuç vardı ki: asla gelmek istemiyorduk.

Elimde sıkı sıkı tuttuğum koyu kahve renkli küçük çantamı daha sıkı kavradım. Aslında bunun sebebi sıkarak yumruk haline getirdiğim parmaklarımdı.

Aylardan nisandı. Nisanın ortaları... Üzerimde yeşil, çiçekli, eteği topuğuma kadar uzanan bir elbise vardı. Uzun kollu olmasına rağmen ince, tam bu mevsimlerin elbisesiydi. İkiz kız kardeşim Melisa'nın bana çok yakıştırdığı bu elbisem yaklaşık beş yıldır benimleydi.

Tıpkı çantam gibi koyu kahve renkli yüksek topuklu ayakkabımın düz zeminde çıkardığı tak tuk sesleri eşliğinde artık bana tanıdık olan hastanenin giriş kapısına varmıştım.

Derin bir nefes koy verdim. Yine, yeniden, titremeye başlamıştı diz kapaklarım. Tıpkı her buraya geldiğimde olduğu gibi.

"Hoş geldiniz Melina hanım." En az iki haftada bir her ne kadar zorlansam da, buraya geldiğimden dolayı birçok kişiyle tanışıyorduk. Özellikle de buraya gelme sebebimle doğrudan ilgilenen kişilerle.

"Hoş buldum Elif." Diye karşılık verdim karşımda kocaman kahve gözleriyle bana bakan kıza.

"Annem ne yapıyor?" Diye sordum hızlanan nefeslerimin arasından. Allah'ım, her buraya geldiğimde belki yüküm biraz azalır, belki bir şeylere alışırım diyordum ama değişen hiçbir şey yoktu. Her şey fazlasıyla zordu.

MAVİ KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin