on iki - final

330 28 96
                                    

final bölümümüze merhaba diyin

bu benim ilk porgola hikayemdi öylesine yazılmış bir şey olsa da bu can sıkıcı günlerde biraz da olsa sizi gerçek hayattan uzaklaştırabilmişsem ne mutlu bana.

iyi okumalar🍾

tw: kan gibi şeyler iste nasıl açıklanır bilemedim o an anlarsınız zaten tetiklenecek olanlar lütfen okumasın

...

ikisi de yatakta uzanıp sohbet ettikleri sırada hürkan'ın telefonunun çalması ile güzel ortamları bozuldu. arayan ali'ydi. kapının önünde hürkan'ı beklediğini söyleyip telefonu kapattığında hürkan hızlıca yataktan çıkıp üzerine bir şeyler giyindi. ömer'le birlikteyken zaman kavramını yitiriyordu. dışarı çıkması gerektiğini ise tamamen unutmuştu.

odadan çıkmadan önce ömer'in yanına ulaştı hızlıca. dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp "çok geç kalmam, merak etme." dedi. ömer de "görüşürüz, dikkat et." dediğinde hürkan hızla aşağı indi.

ömer evde kısa bir süre dahi olsa yalnız kaldığında çok huzursuz hissediyordu. sanki her an başına bir şey gelecekmiş gibi bir his sarıyordu bedenini. dış kapının kapanma sesini duyduğu gibi yine aynı his ele geçirdi vücudunu. hürkan'la gidebilirdi ama dışarısı evden çok daha kötüydü. insanların en ufak yan bakışı bile ömer'i rahatsız ediyordu. bunu istemediği için onunla gitmeyi reddetmişti.

şimdi ise öylece yatıp hürkan'ın geri gelmesini bekleyecekti. yaklaşık yarım saatin ardından belki uyusam daha iyi olur diye düşünerek elindeki telefonun ekran kilidini kapatıp yastığının altına ittirdi. uyumaya çalıştığı esnada kapının çalması ile doğruldu ömer.

hürkan'ın işi bu kadar çabuk bitmiş olamazdı değil mi? belki de bir şeyini unutmuştur diye düşünerek dış kapıya ilerledi ömer. "kim o?" diye sorduğunda hürkan'ın "ben." diyen sesini duyup rahatladı. zaten başka kim olacaktı ki?

ömer rahat bir şekilde kapıyı açtığında karşısında hürkan vardı. ama tek değildi. hürkan'a gereğinden fazla yakın duran kişi sıla'ydı. ömer onu görmesiyle birlikte neye uğradığını şaşırdı. sıla burada olmamalıydı, çünkü o gerçek bile değildi.

şu an burada, hürkan'ın yanında dikiliyor olması akla mantığa sığan bir şey değildi.

ömer'in başına şiddetli bir ağrı saplandı. çünkü şu an yaşanan hiçbir şeyi beyni açıklayamıyordu. bariz bir şok yaşadığı aşikardı. hürkan ömer'i sağ eliyle ittirip "çekilsene." diyerek içeri girdi. diğer eli ise sıla'nın parmaklarına kenetli haldeydi.

ömer'in aklında tek bir düşünce vardı. sıla gerçek değil!

sıla gerçek değilse nasıl hürkan'ın elini tutabiliyordu. ömer aklına gelen şey ile duraksadı. ya hürkan da gerçek değilse.

bu saçma fikri hemen sildi aklından. öyle bir şeyin olma ihtimali yoktu. çünkü şu an onun evindeydi. senelerdir onunla zaman geçirip, evinde kalıyordu. sıla ile aynı kefeye koyulması bile mümkün değildi.

ömer kapıyı kapattı. sıla ve hürkan hızlıca yukarı çıkarken ömer anlamsızca arkalarından baktı. bu görüntü oldukça gerçekti. ikisi de gerçekti.

ömer ne yapacağını bilemez bir şekilde hala kapının önünde dikiliyordu. orada ne kadar dikildi bilmiyordu. yukarıdan ikisinin seslerini duyuyordu. biliyordu, gerçeklerdi işte.

ömer orada ne kadar dikildi bilmiyordu. belki iki dakika, belki iki saat. bu durumlarda hep olduğu gibi yine zaman kavramı uçup gitmişti.

ardından merdivenlerden inen hürkan'ı gördü. hürkan ona doğru yürürken ömer konuştu. "bir şey söylemeyecek misin?" hürkan ömer'e ulaştığında durdu. yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. "ne dememi bekliyorsun ki? yine kandırdım seni desem tatmin olacak mısın?"

falling down // porgolaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin