Gitmek mi zor kalmak mı? Bu sorunun cevabı kimin verdiğine bağlı. Gidenin ardından baka kalmak zordur derler. Koca bir boşluk kalır insanın içinde. Hiçbir yere sığdıramazsın. Oysa gitmek de zordur... Giden zorunda olduğu için gidiyorsa eğer... Her adımı onun için bir uçurumdur. Giden sadece gitmez, düşer de uçsuz bucaksız karanlıklara. Kimseler bilmez düştüğünü çünkü ayakları hâlâ gidiyordur, ruhu kalanla kalırken.
Taş ailesi uçağı kaçırmamak için koşturarak yolcuların çıktığı kapıya doğru hareket ederken, Meryem ruhsuz bir şekilde babasının onu yönlendirdiği yöne doğru yürüyordu. Gidiyorum demekle gidilmiyordu. Her adımıyla dipsiz bucaksız uçurumlardan düşüyordu da kimseler duymuyordu feryadını. Yaşayan bir ölüden farkı yoktu. Dayanabilecek miydi onsuzluğa? Nefes alabilecek miydi ya da yaşayabilecek miydi? Bilmiyordu. Tek duyabildiği kalbindeki acının sesiydi. "Dön." diyordu o ses ona. "Sevdiğin adama dön."
Fakat Meryem bir karar vermişti. Ailesini seçmişti. İlk defa kalbini değil de mantığını dinlemişti. En doğru kararı verdiğini biliyordu. Bir ağaç toprakta kökleriyle var olduğu gibi insan da bu hayatta kökleriyle var olurdu. Bu yüzden gidecekti. Her adımında bin parçaya bölünen kalbini de alıp gidecekti. Sessizce akıttığı gözyaşları görüş alanını bulandırırken ailesinin peşin sıra sürükleniyordu.
Koşuşturmaca sona erdiğinde binmeleri gereken uçağa yolcu alımı neredeyse kapanmak üzereydi. Uçağa binmeden önce geçmeleri gereken son kontrol noktasından geçişlerini hızlandırmak için Mesut panikle herkesin biletini ve kimlik bilgilerini eline verdiğinde Meryem donuk bir yüz ifadesiyle elindeki kimliğine ve pasaportuna bakakaldı. Babası farkında olmadan özgürlük biletini eline vermişti. Ailesi tek tek biletlerini kestirip uçağa doğru yöneldiğinde Meryem hala bakıyordu elindeki kimliğine.
Saliha ardına bakıp Meryem'in gelmediğini görünce "Kızım ne duruyorsun biletini görevliye versene!" diye seslendiğinde Meryem başını sesin geldiği yöne kaldırıp baktı. Başını belli belirsiz sallayıp elindeki pasaportunu ve biletini görevliye uzattı. Görevli kimlik bilgilerini kontrol ettikten sonra onları geri verdi. Saliha Meryem'in kontrol noktasından geçtiğini görünce koşar adım uçağa doğru ilerlemeye başladı.
Dışarı çıkar çıkmaz ılık bir esinti karşıladı Meryem'i. Rüzgârı bile Murat kokuyordu memleketinin. Derin bir nefes alıp gözlerini kapadı. Ne çok isterdi bu ılık rüzgâra kapılan bir yaprak olmayı. Onunla birlikte döne döne uzaklara savrulmayı... Nefesini tutmaya devam ederken gözleri aniden açıldı. Ailesinin uçağa girdiğini gördü. Yürümek istedi yürüyemedi. Ayakları yere mıhlanmış gibiydi. Nefesini hâlâ tutuyordu. Titriyordu da... Son anda aldığı kararla uçağa doğru koşmaya başladı.
. . .
Ay yıldızlı uçak gökyüzüne yükseldiğinde Murat sessizce başını öne eğdi. O havalanan uçakla birlikte bütün umutları yerle bir olmuştu. Sevdiği kızı sonsuza dek kaybetmişti. Bir daha dönmeyecekti biliyordu. Bir daha dünya gözüyle görmeyecekti onu. Meryem'in gidişiyle her şey önemini yitirmişti onun için. Yıkık dökük bir viraneden farkı yoktu Murat'ın. Zorla aldığı nefeslerin yakın zamanda tamamen kesilmesini diliyordu. Ancak bu şekilde dayanabilirdi onun yokluğuna. Çünkü ölümün diğer adıydı onsuzluk.
Emir teselli etmek için elini onun omuzuna koyup, "Hadi gidelim ağabey, burada beklemenin bir anlamı yok artık." dediğinde sıradaki taksiye gelmesi için işaret etti.
Taksi yaklaştığında Emir Murat'a tekerlekli sandalyeden kalkması için yardımcı oldu. "Ağabey sen arka koltuğa geç ben bunu bagaja koyup geliyorum hemen." diyerek sandalyeyi kapamaya başladı. Murat arka kapıyı açıp arabaya doğru eğildiğinde tanıdık bir ses ilişti kulaklarına.
"MURAAAT !"
Duyduğu bu sesle kalbinin ritmi tekrar canlanırken sanki bir bahar yeli esti yüreğinde ve kurumaya baş tutmuş topraklarına umut tohumları serpildi seyrekçe. Sanki... sanki tekrar güneş doğdu o bal rengi gözlerine ve küçücük bir tebessüm çiçek açtı dudaklarının kıvrımında. Hayata küsen o sevda kuşu tekrar kanat çırpmaya başladığında sol yanında cılız bir soru işareti dans etmeye başladı aklının dar sokaklarında. Arabaya binmek yerine doğrulup yavaşça başını çevirdi.
Yoksa...? Yoksa havalimanın çıkışında duran o kız... o kız mutluluğunu iki dudağının arasından çıkacak olan bir söze bağladığı Meryem'i değil miydi? Onu kaybettiğini düşündüğü için değil miydi göğsünde hissettiği bu ölüm sızısı, bu viran olup yıkılmışlığı? O kız gerçekten Meryem miydi yoksa Murat mecnun misali çölde serap mı görmeye başlamıştı?
Havalimanının çıkışında duran kız hareketlenip tekrar koşmaya başladığında Murat'ın can çekişen kalbi tekrar hızlanmaya başladı. Meryem gelir de Murat yerinde durabilir miydi? Bunca zamandır beklediği, sevdasına hasret eklediği ve belki de şu üç günlük ömre sığmayacak kadar çok sevdiği ona doğru koşarken bedenindeki bütün ağrıları unutup Meryem'e doğru yürümeye başladı. Sevdiğinin kokusunu taşıyan rüzgar nefes olup ciğerlerine ulaştığında can geldi Murat'ın o yorgun bedenine. Değil üç beş kırık kaburga, vücudundaki bütün kemikler un ufak olsa yine de duramazdı bugün yerinde. Yarı yolda duraksayıp adeta uçarak gelen sevdiğini karşılamak için kollarını bir albatros kuşu gibi havaya kaldırdı ve beklemeye başladı.
Meryem gidememişti. Son anda uçağa binmekten vazgeçmişti. Sevdiği adama yetişememe korkusuyla öyle bir koşmuştu ki havalimanının çıkışına doğru, nefes nefese kalmıştı. Murat'ın daha gitmediğini gördüğünde ise yüreği bir kuş gibi uçacakmışçasına kanat çırpmaya başlamıştı. O an ardında bıraktıklarını unutmuş, aklında sadece sevdiğine kavuşmak kalmıştı. Artık önüne ateşten duvar örseler, sıra sıra dağlar siper etseler yine de aşardı Murat için. Onu yarı yolda karşılayan sevdiğinin kollarına kendini bıraktığında içinde hissettiği mutluluk bedenine sığmayacak büyüklükteydi. Titriyordu. Sevdiği adamın kollarında bir serçe gibi titriyordu. Murat ise doyamıyordu Meryem'i öpüp koklamaya. Ne çok özlemişti bu kadını... Meryem'in yüzünü avuçlarının arasına alarak bakışlarını derinleştirdi. "Gitmemişsin..." dedi. Gözleri nemliydi.
"Gidemedim." dedi Meryem. Sesi titriyordu. Gözlerinden yaşlar ılık ılık süzülmeye başladığında Murat sevdiğinin yanağına düşen damlaları başparmağıyla kuruladı. "Gitseydin yaşayamazdım." dedi kısık bir sesle.
"Gitseydim... Yaşayamazdım." diye cevap verdi Meryem.
Eveeet
Kısa bir ilk bölümle tekrar karşınızdayım.
Kısa da olsa yazıp paylaşayım dedim, yoksa bir türlü başlamayacaktı.
Nasıl buldunuz ilk bölümü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ara verildi: Bozuk Para - Sevda sınavı
Ficción GeneralBozuk Para kitabımın 2. Bölümü. Diğer kitap 40. Bölümden sonra buradan devam edecek. Meryem hayatının seçimini yapacak fakat bu seçim ona ne kadar mutluluk getireceğini gelin hep birlikte okuyalım.