"Bir kere yalanını duymaya gör insanın, sonrasında her doğrusunu her yalan sanırsın."
Meryem Murat'ın sorusuyla donup kalmıştı. Ne demeliydi şimdi? Doğru söylese Murat yanacaktı, yalan söylese aşkı. Yalan aşkın katili değil miydi? Yine de yalan daha kolay söylenirdi.
"Ne- ne demek kim aldı?" diye kekeleyerek bakışlarını kaçırdı Meryem. "Ben aldım demiştim ya." diye cevap verdi.
Aşkının katiline yol vermişti bir kere. Yalan söylemeye devam edecekti mecbur. Murat'a yalan söylemek canını yaksa da testiyi Serkan'ın aldığını söyleyemezdi, çünkü o zaman Murat'ın canı yanacaktı. Neden ilk bulduğunda atmamıştı ki o testiyi?
"Sen aldın demek?" diye tekrarladı Murat sorgulayan bir ses tonuyla.
"Evet, ben aldım." dedi Meryem. "Neden soruyorsun? Ne çıktı ki falımda?"
Murat büyük bir hayal kırıklığıyla göz kapaklarını düşürdü. Yalan söylüyordu... Meryem'im dediği, yere göğe sığdıramadığı kadın yalan söylüyordu. İçinden çıkan not Meryem için özel yazılmıştı. Alelade bir şiir ya da bir fal manisi olmadığı o kadar barizdi ki. Neden saklıyordu ki Meryem bunu? Yoksa... Serkan mı almıştı ona bunu? O aldıysa okuduğu o şiiri de o yazmış olmalıydı. Bu ihtimal öfkesini körüklüyordu Murat'ın. Serkan iyileşmeyen bir yaraydı onun kalbinde. En kötüsü artık ondan nefret bile edemiyordu. Son yaptığı iyilikten sonra bu mümkün değildi. Sadece etiyle kemiğiyle kıskanıyordu onu ve korkuyordu... Bir gün onun aşkına yenilmekten ölesiye korkuyordu.
Zihninde açan zakkum çiçeklerinin zehri dudaklarına akmadan önce âni bir hareketle arkasını dönüp çıktı telefon kulübesinden. Onun ardından bakakalan Meryem nefes dâhi almadan izliyordu sevdiği adamın gidişini. Kalbi acıyordu. Anlamıştı Murat... Yalan söylediğini anlamıştı işte. "Affet beni Murat sana gerçeği söyleyemezdim." diye fısıldadı kısık bir sesle.
Murat ayaklarının onu nereye götürdüğünü bilmeden uzaklaşıyordu kulübeden. O unutmaya çalıştıkça hep hatırlatıyordu kader ona Meryem'in başka bir kalpte daha yazılı olduğunu. Murat'ın en büyük korkusu Meryem'in onu seçtiğine pişman olmasıydı. Serkan'ın ona sağlayabileceği imkanların yarısını bile kendi sağlayamazdı sevdiğine. Ona yaşadığı bu sefil hayattan başka ne verebilirdi ki?
Beldenin meydanına ulaştığında Salih dayıyla karşılaştı. "Murat! Oğlum nerdesiniz siz ya? Deminden beri sizi arıyorum." diye seslenen adama başını kaldırıp şaşkınca baktı. "Salih dayı?" diye sayıkladı.
"He oğlum benim. İyi misin sen?"
"İyiyim iyiyim."
"Meryem nerede?"
"Meryem..." deyip duraksadı Murat. Öfkesine yenilmişti yine. Yenilmemeliydi. Kızı kulübede tek başına bırakmıştı. Bırakmamalıydı.
"Meryem... postanenin önündeki telefon kulübesindeydi..." derken Salih dayıya mahçup bir bakış attı.
"İyi de oğlum, ne işi var kızın orada? Sen de dışarda bekleseydin bari. Bu saatte insan eşini tek başına öyle tenha yerde bırakır mı hiç?"
Salih dayının sorusu Murat'ı kendine getirmişti. Korkmuş olmalıydı kız, hemen geri dönmeliydi.
"Haklısın dayı. Sen bekle burada ben Meryem'i alıp geliyorum hemen." dedikten sonra ardını dönüp postanenin olduğu sokağa doğru koşmaya başladı. Telefon kulübesine yaklaştığında Meryem'i orada göremeyince çok korktu. Panik içinde sağ sola bakınarak Meryem diye seslendi birkaç defa. İlkokulun bahçesinden gelen hıçkırık seslerini işitince oraya doğru koştu ve sevdiği kadını okulun bahçesindeki sokak lambasının altında bir bankta ağlarken görünce yumruklarını sıktı. Kahretsin! Hakkı yoktu onu bu kadar üzmeye. Adımlarını yavaşlatarak ona doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ara verildi: Bozuk Para - Sevda sınavı
Fiction généraleBozuk Para kitabımın 2. Bölümü. Diğer kitap 40. Bölümden sonra buradan devam edecek. Meryem hayatının seçimini yapacak fakat bu seçim ona ne kadar mutluluk getireceğini gelin hep birlikte okuyalım.