10. Bölüm

968 106 19
                                    

Meryem Serpil yengeyle birlikte salona girdiğinde salon tıklım tıklımdı. Erkek tarafından Güler anne, Fatma yenge, Aysel ve Meryem'in tanımadığı birkaç akrabaları vardı. Kız tarafından da evdekiler hariç yine Meryem'in tam olarak hatırlayamadığı ama akraba olduklarını bildiği kişiler gelmişti. Kalabalığın büyük bir kısmını kına olacağını duyan konu komşu ve köylü oluşturuyordu. Gazeteci Emine'nin değimiyle 'Zırt pırt Murat'a kaçan kızın' kim olduğunu merak edip gelmişlerdi. Gazeteci demişken, tabii ki o da böyle bir ortamı kaçırmak istemeyip gelmek istedi fakat Güler'le tesadüfen kapıda karşılaşınca uygun bir dille bir güzel postalandı. Onun kınada olmaması konuşulanları engellemeye yetmeyecekti yine de çünkü dedikodu insanoğlunun en basit eğlencesiydi. Konuşanı çirkinleştirirken konuşulanı sadece güzelleştirebilirdi.

Meryem gözlerini salondaki kalabalağın üzerinde gezdirip onun için süslenen sandalyeye otururken ona merakla bakan yüzlere sahte gülücükler bahşetmeyi ihmal etmiyordu. Bugün görmek istediği tek kadın yoktu aralarında, kendini yapayalnız hissediyordu. Yine de ağlamayacaktı kendine söz vermişti, üstelik şu an bütün gözler onun üzerindeyken insanlara bu fırsatı veremeyecekti. Bu köydeki dedikoducular değil miydi
işlerin bu kadar sarpa sarmasının sebebi. Böyle bir günde annesinin yanında olmaması bir bakıma onların suçu değil miydi? Bu nedenle yüzüne taktığı mutluluk maskesini çıkaramazdı onların yanında, içi kan ağlasa da bunu herkesten saklamalıydı.

Köydeki kızlardan çok farklıydı Meryem. Almanya'nın soğuk ikliminde az güneş gördüğü için teni fazlasıyla açık renkliydi. Bu yüzden karanlık kuyuları andıran iri gözleri daha çok dikkat çekiyordu. Üstelik kırmızı ona çok yakışmıştı. Birçok kadın onun güzelliğine hayranlıkla bakakalırken, bazıları da, "Bu muymuş gara oğlanı manı manı oynatan gız, pek te güzelmiş gebermeyesice." diye fısıldaşıyordu. Bu konuşmalara kulak misafiri olan Aysel bunu söyleyen kadına dudağını bükerek "Bunun nesil güzel abla, baksana cılızın teki, görmüyon mu?" diye çemkirirken aslında en çok o cılız kızın yerinde olmak istiyordu içten içe. Ama artık bunu düşünecek kadar bile umudu kalmamıştı Murat'a dair. (Cılız=zayıf, çelimsiz)

Serpil yenge eşinin minibüsünden aldığı oyun havası kasetini daha önceden odanın bir köşesine yerleştirdiği teypin içine koyup düğmeye bastığında en yakınında bulduğu kişileri kolundan tutarak ayağa kaldırdı.

"Hadi hanımlar buraya oturmaya mı geldiniz? Hadi kalkın oynayın."

Çok sürmeden ben oynamam diye nazlananlar bile ayağa kalkmış ve oynamaya başlamışlardı. Meryem oturduğu yerden oynayanları seyrediyor ve onu oyuna kaldırmak isteyenleri nazikçe geri çeviriyordu. Aysel ise bir köşeye oturmuş gözlerini kısarak Meryem'i süzüyordu. İçinde ona karşı günden güne büyüyen bir kin vardı. Eğer o olmasaydı şu an belki Murat'la evlenenen o olacaktı. Oysa onun o sandelyede oturmaması Meryem'le değil Murat'ın gönlüyle alâkalıydı. İçi bir türlü soğumayan Aysel canımı yakanın canını yakarım içgüdüsüyle Meryem'in yanına sokulup "Sen niye oynamıyorsun gelin hanım, annen burda olmadığı için üzülüyor musun yoksa?" diye sorduğunda sözleri keskin bir bıçak gibi kesmişti Meryem'in soluğunu. Aysel kendince onun kanayan yarasına tuz basmak istemişti fakat Meryem'in o bıçakları bugün kendine defalarca batırdığını bilmiyordu. Derin bir nefes alıp Aysel'e baktı Meryem. Onun Enes'e verdiği sahte mektubu hatırladı. Şimdi o mektubun intikamını alma zamanıydı. "Sevdiğim adam'ın gelmesini bekliyorum." dedi imalı bir şekilde. Tam o esnada kapı aralığında onu hayranlıkla seyreden bir çift göz gördü. Gökyüzünün bütün yıldızları o gözler kadar parlayamazdı bu gece. Gülümsedi. Başıyla kapıyı işaret ederek "Bak gelmiş işte Murat'ım, o geldiğine göre artık oynayabilirim." dedi ve ayağa kalktı. Sevdiği adamın gözlerinin içine bakarak kollarını havaya kaldırdı ve müziğin başlamasıyla bir kuğu gibi ortada süzülmeye başladı.

Ara verildi: Bozuk Para - Sevda sınavı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin