Meryem gözlerine yerleşen hüzünle birlikte taksinin penceresinden akıp geçen Kayseri'yi seyrediyordu. Erciyes'in doruklarına tırmanan güneş yakıp kavuruyordu asfaltı. Eriyordu şehir güneşin altında yavaş yavaş. Eriyen asfaltla birlikte babasının son sözleri zift gibi damlayıp duruyordu Meryem'in zihnine.
"Yapma kızım! Gitme... Gitme! Gidersen pişman olursun bak! Gidersen... Bizi öldü bil Meryem!"
Zihnini işgal eden babasının sesi ürpermesine sebep oldu. Bir kere bile dönüp bakmamıştı ardına giderken. Bakamamıştı. Dönüp baksaydı gidemezdi. Biliyordu.
"Meryem... Sessizleştin sanki... Ne oldu?" diye sordu Murat hafifçe pencereye doğru sarkarak.
Sevdiği adamın nefesini ensesinde hissetmesiyle daldığı düşüncelerden sıyrılıp başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi Meryem. Bakışları bal küpü elaları bulurken olabildiğince gülümsemeye çalıştı.
"Hiç. Sadece şehri seyrediyorum."
"Emin misin?" diye sordu Murat sesine yansıttığı endişeyle.
Dudaklarını birbirinin üzerine bastırıp başını olumluca salladı Meryem. Sevdiği adam bugün yeterince yıpranmıştı. Onu daha fazla yormak ya da üzmek istemiyordu. "Sen nasılsın? İyi misin?" diye sordu Murat'ın sorusuna karşılık.
"Senin yanında iyi olmamam mümkün mü?" dedi Murat dudağını muzipçe yana kaydırarak.
"Ben ciddiyim ama. Çok yorgun görünüyorsun. İyi misin gerçekten?"
Murat, "Ben de ciddiyim." deyip elini Meryem'in elinin üzerine yerleştirdi. Parmaklarını Meryem'in parmakları arasından geçirirken, "Nasıl göründüğüme bakma sen, kalbim bir bayram yeri." diye fısıldadı.
Meryem hafifçe gülümseyip bakışlarını tekrar taksinin penceresine çevirdi. Onun bir yanı bayram yeri bir yanı cenaze eviydi. Zira bir türlü susmuyordu zihnindeki babasının sesi.
"Hastaneye yaklaştık mı?" diye sordu konuyu değiştirmek için.
"Evet yaklaştık." diye cevap verdi Emir Murat'ın yerine. "Bundan sonraki sokak."
. . .
Bavulu bir süredir hazır olmasına rağmen hâlâ ayrılamamıştı Serkan otelden. Bir süredir odasının penceresinden hastanenin giriş kapısını seyrediyordu. Sevdiği kızı havalimanında Murat'ın kollarında gördükten sonra daha hâlâ neyi bekliyordu burada bilmiyordu ama gidememişti işte. İçindeki yarım kalmışlık hissinden bir türlü kurtulamıyordu. Sanki bitmeyen bir şeyler vardı Meryem'le arasında. Görevi tamamlanmamış gibiydi. Kendine sevdiği kızın bir başkasıyla mutluluğunu görev edinmesi ve bu görevi tamamına erdirmesi onu ne kadar tamamlayabilecekti gerçi o da muammaydı ama yine de Peri Kızı'nın mutlu olacağından emin olmadan uzaklaşmak istememişti otelden. Bu bekleyişi kalbine eziyetten başka bir şey değildi aslında ama sol yanındaki sevda kuşunun serzenişlerine rağmen beklemeye devam edecekti. Hastane önüne yaklaşan taksilerden birinden ahu gözlü bir güzelin inmesiyle elini çırpınmaya başlayan sevda kuşunun üzerine götürüp derin bir nefes aldı. "Sakin ol." diye fısıldadı kendi kendine. Kararlı bir şekilde ardını dönüp yatağın üzerine bıraktığı bavulunu eline alıp çıktı.
Meryem Murat'ın tekerlekli sandalyesini hastanenin girişine doğru itekliyordu ki ardında duyduğu sesle duraksadı. Bu ses Serkan'ın sesiydi. Dönüp dönmemek arasında bir an kararsız kaldı. Tedirgince tekerlekli sandalyedeki sevdiğine baktı. "Serkan bu." dedi kısık bir sesle.
"Biliyorum." dedi Murat başını hafifçe sallayarak. "Dön bakayım ne istiyormuş."
Meryem yönünü çevirip onlara gittikçe yaklaşan adama baktı. Evet eski sözlüsüydü belki bu adam ve o hayatına girdiği için bir çok kez mutsuz olmuştu fakat şuanki mutluluğunun da mimarıydı aynı zamanda. Murat'ı havalimanına onun getirdiğini öğrenmişti. Bunun için ona sarılıp binlerce kez teşekkür etmek istese de Murat'ı incitmemek için uzaktan uzağa el sallamakla yetindi Meryem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ara verildi: Bozuk Para - Sevda sınavı
Ficción GeneralBozuk Para kitabımın 2. Bölümü. Diğer kitap 40. Bölümden sonra buradan devam edecek. Meryem hayatının seçimini yapacak fakat bu seçim ona ne kadar mutluluk getireceğini gelin hep birlikte okuyalım.