*Uyumayanlara iyi okumalar 🖤
Haftalardır birbiriyle arası bozuk olan iki grup, ortak yemekle sorunlarını rafa kaldırmıştı. Herkesin birbiriyle arkadaşça konuştuğunu duymak iyiydi. Bugün kavga ya da gerginlik istemiyordum.
Neyse ki buradaki herkes rol yapma konusunda tecrübeliydi. Birbirinden nefret eden Kamil ve Bahtiyar bile keyifle sohbet ediyordu. Daha ilgi çekici olan yanımda oturan Sezgin'le didişmiyor olmamdı.
Aslında karşı tarafta bir yerlere oturmuştu ama yemeğin başında gelen hocalar bizi yan yana almış; aramızdaki gergin atmosferi iyileştirmemizi istemişti. Onlar gittikten sonra bile oturduğumuz sandalyeleri değiştirmemiştik.
Sezgin kızıl saçlarını yandan örmüş üstüne siyah gothic elbise giymişti. Bu onun normal tarzı değildi. Masanın başındaki sandalyelerden birinde oturan Aksu'nun kombinini gördükten sonra onu gölgede bırakmak için aynı tarz giyindiğine emin olmuştum.
Daha güzel olduğunu inkar edemezdim. Kesinlikle Aksu'nun değişik havası, onun yaydığı havanın altında kalıyordu.
Ondan hiç beklenmeyecek kabalıkta tabaktaki soslu tavuk butunu peçeteyle aldığında kaşlarım havalandı.
Sezgin bazen beni beklemediğim yerlerden şaşırtıyordu. Karşıdaki Banu'yla dikleşip tavukları tokuşturduklarında gülümsememe engel olamadım.
Banu'yla yakın arkadaş olmalılardı. İnsanlar yakın arkadaşlarıyla saçmalamaktam gocunmazdı. Sezgin'in normalde butu bile çatal bıçakla yiyeceğine emindim.
Şu an hapur hupur yese bile.
"Yemek yerken biri bu kadar dikkatli izlenmez."
Lokmasını bitirdikten sonra dediği şeyle kaşlarımı kaldırdım. Gözlerini bana çevirdiğinde lafın sahibi olduğumu anladım.
Dudağım kıvrılırken "Senin görgüsüzlüğünü görmek, Toz İçindeki Düşler'i vizyonda görmek kadar nadir gibi geliyor. Ondan, kendime engel olamadım." deyip tebessüm etmeye devam ettim.
Tid, ilgi çekici bir tiyatro olsa bile sahnesinin oldukça pahalı olmasından dolayı beş yılda bir sergileniyordu. Onun eliyle yemek yemesi de bu kadar nadir olmalıydı.
Göz devirip pilavı çatallarken "Senin görgüsüzlüğün de Sevgili Arsız Ölüm oyunu gibi, her an tanık olabiliyorsun." diye laf soktu.
Daha dün birbirimize laf sokmama konusunda anlaşmıştık. Anlaşılan Sezgin laf sokmadan duramıyordu.
"Pilavı çatalla yemek kibarlık değil, sofra adabı bilmemek bu ara da."
Pilavı kaşıkladığımda yüzünü buruşturdu.
"Bunu kim söylüyor?"
Ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra "Adabı Muaşeret Kitapları." diye salladım.
Laf soktuğunda, ben de laf atmış olmak için konuşmuştum. Elbet Sezgin bunu fark etmediğinden bozulup çatalı yavaşça bıraktı.
"İstediğim şekilde yerim."
"Elbette."
Şirince gülümsemem ters ters bakmasıyla kahkahaya dönüştü. Bakışları biraz daha sertleştiğinde kafamı iki yana salladım. Duyguları çok hızlı değişiyordu. Ya da her an sinirleniyor demeliydim.
"Banu yanına geliyorum."
Yanımdan kalktığında iç çekip "Çocuklaşma." dedim.
Kaşları çatılırken "Ne alaka?" diye sordu.
"Otur, burada birliği sağlamaya çalışıyoruz. Biz gerilirsek, onlar da gerilir."
Gözlerimi az önce yerinden kalkmasıyla bize dönen kişilerde gezdirdim. Göz göze geldiklerim bakışlarını kaçırıyordu. Dedikoducu görünmek istemeseler bile öyleydiler.
Sezgin de bunu fark edince yerine geri oturdu. Örgü yaptığı saçından çıkan bir tutamı kulağının arkasına atarken düşük sesle konuştu.
"Seninle iyi anlaşmak çok zor."
"Sanırım rol yapmak zor demek istedin?"
Bana yüzünü çevirip gözlerini kıstığında, ona göz kırpıp masadaki kola bardağını şerefe der gibi kaldırdım.
Dün, bugün bana ne kadar iyi rol yaptığını göstereceğini söylemişti. Şimdi ise anlaşamadığını söyleyerek kendi dediğini bozuyordu.
Kafasını sola doğru yatırıp "Sana ne kadar kolay olduğunu göstereyim." dedi.
Vücudunu da bana döndürürken iki yudum aldığım kolayı masaya bırakıp ben de ona doğru döndüm. Dizlerimiz birbirine değerken yüzlerimiz de oldukça yakındı. Gözlerimi gözlerinde, küçük burnunda ve iri dudaklarında gezdirmekten kendimi alamadım. Yüzündeki her ayrıntı çok güzeldi. Yine de ayrıntılara kendimi kaptırmadım. Bakışlarım onun fark etmeyeceği kadar kısaydı.
Tek kaşımı kaldırıp "Göster bakalım." dedim.
Elini bacağıma koyduğunda kaşlarım kendiliğinden havalandı. Önce ince parmaklarına sonra yüzündeki keyifli ifadeye baktım. Bana dokunmasından yaşadığım kısa şaşkınlığı hızla atıp yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda gözleri biraz irileşti.
"Anlaşabildiğimize dair yapacağın rol, temaslardan mı geçiyor?"
Gözlerim kısa bir an masada gezindi. Banu hariç kimsenin bize bakmadığını görünce tekrar Sezgin'e döndüm.
Nefesi yüzüme çarpınca "Normalde yemek yedikten sonra biriyle bu kadar yakınlaşmam ama rol yaparken böyle şeyleri dert etmem." deyip kaşlarımı oynattım.
Anında geri çekilirken eliyle ağzını kapatmıştı. Kahkaha atarak kafamı iki yana salladım.
"Çok iğrençsin."
Nefesi kokuyor mu diye meraktan kendini yediğine emindim.
"Yeterince iyi bir oyuncu olsan bu ani tepkiyi vermek yerine uyum sağlardın."
Kaşları çatılırken "Çok fazla kişi var. Akşamı bekle." dedi.
"Beni tek mi kıstıracaksın?"
Elini dudaklarından çekerken gözlerini abartılı şekilde devirdi. Çantasından çıkardığı naneli şekeri ağzına attığında fazla takıntılı olduğunu anladım.
"Şaşıracağından emin olabilirsin."
"Merakla bekliyorum."
Bu sefer keyifle bakan bendim. Sezgin ise yine engel olamadığı agresif bakışlarını bana dikip durdu. Buluşma genel olarak güzel geçerken, bugün fazla sorun olmayacağını anladım. Buradan sonra bara geçecek, orada devam edecektik. İçerken insanlar gevşer ya da dozuturdu. Bizimkilerin hepsi gevşeyen tiplerdendi. Diğerlerinin de dozutacağını sanmıyordum.
Bir tek Sezgin'den emin olamıyordum. Bana karşı kazanmaya fazla takıntılı olduğundan saçmalamakta sınır tanımama ihtimali vardı. Az önceki temasını hatırlayınca susup beklesem nasıl devam ederdi diye düşündüm.
İyi anlaşıyor görünmek için onun sözlüğünde neler yapıldığını akşama öğrenecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seyir Vakti (gxg)
RomanceTiyatro kursunda rolu kapmak için başkana yazan Sezgin, beklemediği bir karşılık alır.