~12~
Bayılmanın en iyi yanı nedir bilir misiniz? Ben söyleyeyim, hiçbir şey hissetmezsiniz.
Bilinçaltında saklanan korkularınızla güzel ve ürkütücü bir rüyadayken arkadaşlarınız dikişlerinizi kapatabilir ve fark etmezsiniz bile.
Büyük ve karanlık bir malikanede dayak yemekten kaçıyor olabilirsiniz, ya da aşırı rahatsız edici ve mecburi bir aile yemeğinde. Bu bilinçaltınıza kalır, aslında dışarıda olan hayatınızdan ve bayıldığınız için panik olan kişilerden bihabersinizdir.
Nihayet kendinize geldiğinizde muhtemelen her şey bitmiştir.
Kanla yıkanmış bir yatakta bacağınızdaki on santimlik, yamuk yumuk dikiş atılmış bir yarayla kalktığınızda zihniniz bir süre olanları algılamaya çalışır. En başından beri soğuktan titreyen vücudunuzun su gibi terlediğini fark edersiniz.
Sonra başınızı sağa çevirdiğinizde yanınızda nefesinizi görebilirsiniz. Seslenmek istersiniz, ama ya sesiniz çıkmaz ya da biraz daha izlemek isteyebilirsiniz. Ne kadar izlersiniz bilemem az ya da çok, sonra gözleri aralanır ve hızla sizi arar. Göz göze gelince yüzündeki rahatlamayı görürsünüz, yattığı yerden doğrulup iyi olup olmadığınıza bakar.
Eğer onun da adı Sirius'sa alnınızı öpüp ateşinizi ölçebilir. Ateşiniz olduğunu söyleyip ilaç vermek ister ama aç karnına içirmemek için bir şeyler yedirir. Birkaç yudum içilen ilaçtan sonra tekrar sizi kolları arasına alıp uzanabilir.
Eğer daha önce yaşamadıysanız söyleyeyim. Tüm bunlar olurken acıdan kıvranırsınız, ama nefesiniz size her şeyi unutturur. Hayatınızda yaşayabileceğiniz en huzurlu an kollarının arasında sizi maruz bırakacağı şefkattir.
Az çok çıkan sesimle konuşmaya çalıştım. "Aylak?"
"İyi," dedi saçlarımı okşarken. "Merak etme, James ve Pete onu şatoya götürdü."
"Sen?" Son bir öksürüğe engel olamadım.
"Ben?" Diye sordu.
"Omzundaki yara -öksürük- fena duruyordu."
"İyiyim merak etme, bana bir şey olmaz."
Sonra tekrar yorgunlukla gözlerim kapandı. Dün gece o yarayı kapatmak için ne kadar uğraştıklarından habersizdim, sabaha kadar tepemde sessizce akan gözyaşlarından da habersizdim.
Günün cumartesi olması getirisiyle birkaç saat daha yatakta kalmıştık, kalktığımızda saat öğleden sonra üç civarıydı. Sirius yataktan kalkarken biraz kımıldanıp beni de uyandırmıştı. Kalkıp üzerine sandalyenin üzerindeki hırkayı giymesini izledim.
Yorganın içinde olduğum için sadece yüzüme vuran havanın soğukluğunu fark ediyordum ama kafamı biraz oynattığımda pencere kenarlarına soğuğu engellemek için yığdıkları eski kıyafet ve battaniyeleri gördüm.
Sirius yatağın etrafını dolaşarak başucumdaki bardağa biraz su doldurdu ve doğrulmama yardım ettikten sonra ilaçla birlikte içirdi. Terden sırılsıklam olmuştum ve bacağımın ne halde olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
Saçlarıma eski bir tişört sararak üşümemem için tutturdu. Bacağımın son durumuna bakmak için yorganı üzerimden itmeye çalıştım ama tek eliyle nazikçe yorganı tutup beni durdurdu.
"Sierra, ben- üzgünüm çok da-" cümleyi toparlayamadığında dikiş işinin pek de iyi gitmediğini anladım.
Elimi yorgandan çekip yanağına uzandım, gözlerime bakamıyordu. "Önemli değil, Pomfrey'e gitmeyi reddeden bendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARKSTAR - SİRİUS BLACK
Hayran KurguSirius Black, onu henüz yedi yaşında terk etmek zorunda kalan arkadaşıyla Hogwarts Treninde tekrar karşılaşır. "Biz iki safkan aileden gelmiştik, birimiz yıldız gibi parlak diğerimiz gece gibi karanlıktı." "Birimiz siyah, birimiz beyazdı." Gözlerim...