- Han'ım, ben ömrümde böyle güzel bebe görmedim.
Tilbe kollarındaki minik bebeğe hayran hayran bakıyordu.Hatta bakmaya bile kıyamıyordu gözleri önündeki güzelliğe.
Gerçekten kendini yeğeni olmuş gibi hissetmişti.Çolpan gülümseyerek bakıyordu genç kadına.
- Kendi balanı da kucağına aldığın günleri görelim Tilbem.Cevap veremedi Tilbe, bugün kucağına Birçe'yi alınca daha önce hissetmediği arzular canlanmıştı kalbinde ilk defa. Merak etmişti, ana olmak nasıl bir duygu,Çolpan Han'ının yüzündeki mutluluğu görünce.
Çolpan Han hazırlanırken doya doya öptü sevdi ,daha 1,5 dolunaylık minicik kızı. Dağ halkı artık endişelenmeye ve şüphelenmeye başlamış, bu sebeple gece gizlice gelip Han'ına artık acele etmesi gerektiğini söyledi.
- Heh, kızım hazır mısın?
- Hazırım Ana.
- Umay hatunda bebesiyle beraber birazdan burada olacak, gözün arkada kalmasın.
Tabiki de gözü arkada kalacaktı kadının. Gözünden sakındığı evladını bilmediği tanımadığı hatunla başbaşa bırakmak hiç ama hiç kolay değildi. Ama anası bir sıkıntı olmayacağını, hatunu çok iyi tanıdığını ve yine de yanlarından ayrılmayacağını söyleyerek ikna etmişti onu. Üstelik sadece 10 gündoğumu sonra geleceklerdi obaya.
- Ana, 10 gün nasıl ayrı kalıcam ben Birçe'den ? 1 gün bile 1 dolunay gibi uzar gözümde.
- Azıcık sabır güzel kızım, torununla beraber obaya geldiğimizde artık hiçbir sıkıntı kalmayacak. Aklın kalır, bilirim. Ama bana güven. Senin evladınsa benim de torunum.
Bu dedikleri aklına Batuga'yı getirmişti birden Akbel Ana'nın. Kaybettiği yavrusunun yavrusu,canından bir parça gök Sarayın kanlı duvarları ardında hapisti. Boynuna yay kirişi geçirmiş, korkudan aklını kaybettirmisti torununa o Alpagu denen aşağılık herif. Adı anıldığı an öfkeden damarları sertleşiyordu Akbel Ana'nın. Ama onun icabına bakacaktı, hem de öyle bir bakacaktı ki...
Anasının gözlerinin dolduğunu görünce, yine Batuga'yı düşündüğünü anlamıştı Çolpan Han. Gidip ellerini tuttu.
- Batuga mi geldi aklına yine?- Hiç çıkmaz ki aklımdan, o kadar canım yanar ki Çolpan. Birçe'yi bağrıma basıp unutmaya çalışırım, o olmasa bu acılara dayanmaz yüreğim...
-...
Akbel Ana kollarını açıp sardı kızını sıkıca.
- Tabi, sen de varsın. İkiniz olmasanız aklımı kaçırmıştım zaten şimdiye.Anası hayatına burada yapayalnız bebesinin doğumu beklerken, hiç ummadığı bir güzellik olarak girmişti Çolpan'ın. Ömrü boyunca hasretti ana kokusuna. Onu böyle hırçın, böyle savaşçı yapmıştı anasızlık. Biri saçını okşasa uysallaşırdı hemen, açtı çünkü şefkate.
Tılsımda bu şefkati, sevgiyi, analığı yaşamisti bir nebze, ellerinden kayıp gitmeden önce. Ana bellemişti kendisinden yalnızca birkaç bahar büyük olan ablasını. Tılsım da sabırlı, merhametli yüreğiyle sarmıştı yaramaz kardeşini seve seve. Birbirlerine öyle kuvvetli bir bağ ile bağlılardı ki,birinin saçının teli kopsa, diğerinin içi sızlardı. İşte bu sebeple kimse anlayamazdi Çolpan'ın acısının büyüklüğünü. Niye bu kadar hırsla öç istediğini anlamazlardı belki. Bilmiyorlardı ki, canının yarısını ondan söküp alanlara ne yapsa yetmezdi kadına. İçi intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu.
Tılsım da anaya hasretti onca yıl. Ve anasının yaşadığını göremeden, ona kavuşamadan, bir kez sarılamadan uçup gitmişti....
~~~~~~~~~~~~~~~