8

97 13 10
                                    

Yarım saate yakındır öylece oturuyorduk kaldırım da. İkimizden de ses çıkmıyordu. Gözlerimizi gökyüzüne dikmiş, sessizliğimizi konuşturuyorduk sadece.

"Biraz daha böyle durursak hasta olacağız." söylediğime hak vererek yerinden kalkmıştı. Bana da kalkmam için elini uzattığın da karşılık vermeyip kendim kalkmıştım.

Arabasının olduğunu düşündüğüm araca yöneldiğinde konuşmuştu. "Evin ne tarafta?" saçlarımı geriye atıp şapkamı tekrardan takmıştım. "Lüzumu yok. Zaten eve gitmeyeceğim." tabi ki henüz gitmeyecektim. Saat daha çok erkendi. Belki bir şeyler içer gece yarısını geçmesini bekler sonra birkaç saat uyumak için giderdim ve tabi ki annemi kontrol etmek için...

"Eşlik etmek istiyorum." derince iç çektim. "Seonghwa. Bilmiyorum amacın ne. Sadece uzak dur benden." şaşkın bakışlarımı çevirirken ekledi. "Neden? Bir anda?" "Benden sana iyilik gelmez. Sadece zarar gelir. O yüzden böylesi emin ol daha iyi olur." Arkamı dönüp yürümeye başladığımda arkamdan seslenmişti. "BENDE BİLMİYORUM NE YAPTIĞIMI. SADECE YAPIYORUM İŞTE. YAPACAKLARIMA ENGEL OLMA, TEPKİ VERME. SADECE YAPAYIM!"

Hafifçe ettiğim tebessümü tabi ki  görmemişti. Sonrasında arkamdan gelmeye çalışmamıştı. Bağırdığı için nefes nefese kalmıştı, duyabiliyordum. Yürümeye devam ettim sadece...

***

Kafeyi ben açacaktım bugün. Mingi ablasının nişanı yüzünden izinliydi. Kilidi açtıktan sonra içeri girdim ve anahtarları tezgaha bıraktım. Kapıya da "açık" yazısını astıktan sonra önüme önlüklerden birini bağlayıp tezgahın arkasına oturdum. Titreşen telefonumla gelen bildirimi fark ederek kalçamdaki cepten çıkardım ve yazana baktım. "Bu kadar erken mi açıyorsun?" etrafa bakındım ve göz göze geldiğim, içeri giren tanıdık yüz ve bedenle şaşkınlığımı gizlemeye çalışmıştım.

"Ne işin var bu saatte?" Seonghwa sinsi ama anlam veremediğim kadar sıcak bir gülücük sunmuştu. "Ayıp ediyorsun. Altıdan beri burdayım. Sorduğun tek şey bu mu?" Altı mı? Kendi kendime sorduğum soruyla hızlıca bir şeyler hazırlamaya başlamıştım. O da ne yaptığımı anlamış, boş masalardan birine oturmuştu.

Hazırladığım bir bardak sıcak kahve ve çikolatalı kurabiyeleri önüne bırakıp karşısındaki sandalyeye oturdum. "Neden altıdan beri?" derince bir iç çekmişti. "Bilmem. Kaçta açıyorsunuz bilmiyordum öğrenmek için." "Mesaj atsaydın?" yandan gülerek yanıtladı. "Sanki cevap verecektin de..."

Boş bakışlarla gözlerinin içine baktım. İrisleri, göz bebekleri çok belirgindi. İri gözleri vardı. Gördüğüm en güzel gözler diyebilirdim...

Kapının açılma sesiyle dikkatim bozulmuştu. Gelen müşteriyle Seonghwa'nın karşısından kalktım ve tekrardan tezgahın arkasına geçtim. Arkamdan onun da ayaklandığını hissetmiştim ama önce ilgilenmem gereken bir müşteri vardı. "Papatya çayı lütfen." geçip oturduğunda bende hazırlamaya başlamıştım.

Yanımda beliren bedenle gözlerimi tekrardan Seonghwa'ya diktim. Önlüklerden birini giymiş yanımda dikiliyordu. "Ne bu halin?" "Yalnız değil misin anladığım kadarıyla? Yardım edeceğim." göz devirmiştim. "Halledebilirim." "Dün ne söylediğimi hatırlamıyorsun sanırım." birden aklımdan geçmişti tekrardan. "...Yapacaklarıma engel olma, tepki verme..." oflayarak cevap vermeden işimde döndüm.

***

Seonghwa saatlerdir koşturup, benden daha çok iş yapmıştı. Ben sadece tezgahın arkasında durup siparişleri hazırlamıştım. Oysa hem garsonluk yapmış hemde bulaşıkları yıkamıştı. Aynı zamanda da saat başı yerleri silmişti şuan olduğu gibi... Neyi vardı bu herifin? Bi açarken bir de kapatmaya yakın silerdik. Geldiğinden beri tam 5 defa silmişti.

Paspası elinden çekmemle sorgular gibi bana çevirmişti bakışlarını. "Yeter bugünlük bu kadar. Kapatalım. Saat geç oldu." cevap bile vermeden önlüğü çıkarıp asmış, ceketini giymişti. Boş boş bakarken konuşup dikkatimi dağıttı. "Hadisene. Bara geçmeyecek misin?" ahhh doğru ya bi de o vardı. Saati kontrol ettim. Yarım saatim vardı. Bende hızlıca ceketimi üzerime almıştım. Aceleyle kapıyı kilitledim ve çıktık.

Seonghwa arabasına doğru yürürken bende ters yöne yönelmiştim ki bileğimden tutup ne olduğunu anlamama fırsat vermeden peşinden sürüklemeye başlamıştı. "Ne yapıyorsun?" cevaplamadan arabanın kapısını açtığında artık diretmemin ve sorgulamamın boşa olduğunu anlamıştım. Bıkkınlıkla koltuğa oturduğumda kapıyı tekrardan kapatmıştı. Beni şaşırtıyordu. Evet... İlk defa kendim kadar inatçı biriyle karşılaşmıştım...

***

Tüm okurlarımdan çok özür diliyorum. Zihnim çok dolu bu sebeple uzun süredir yb atamıyorum. Daha çok bekletmemek ve bir başlangıç yapmak adına böyle minik bi bölüm yazmak istedimmm. Düzenli devam etmeye çalışacağım tekrardan... Umarım severek okumuşsunızduuur..

DEEP IN LOVE//SEONGJOONG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin