15

61 7 18
                                    

Yüzüme vuran artık tanıdığım erkeksi kokuyla gözlerimi açtım. Kafamı çıplak göğsünden ayırmak istemidiğim için bir süre kıpırdamadan durdum. İki gündür, şu yaşıma kadar yalnızca bu iki günde uykunun tadına varmıştım. Sebebiyeti o muydu? Yoksa onun yanında olduğumu bilerek kendimi güvende hissetmem mi? Çözemiyordum...

O bana karşı nazikti, hamarattı ve düzeni seviyordu benim aksime. Düzenden nefret ederdim. Bilmiyorum. Belki de toplayamadığım kafamdan dağıtıyordum bu odayı da. Sadece birkaç günde kokusuna alışmıştım. Ve dün... Dün bana göre çok büyük bir adım atmıştım. Pişman hissettiğimi düşünmüyordum. Sebepsizce onun beni pişman etmeyeceğinden o kadar emindim ki. Bir anda kendimden bile daha fazla güvenmeye başlamıştım.

Saçımı yavaşça okşamaya başlayınca anlamıştım uyandığını. "Ağrın var mı?" hafifçe gülümsemiştim. Böylesine ilgili olması beni ona daha çok çekiyordu. "Biraz. Ama dayanılmayacak gibi değil." saçlarıma dokunuşunu sevmiştim. Sanki şefkatini işliyor gibiydi ruhuma. "Biraz bitki çayı iyi gelebilir. Kahvaltıdan önce yapalım." kafamı onaylar şekilde sallamıştım.

Kafamı göğsünden kaldırıp hafifçe yaklaşıp minik bir öpücük bırakmıştım yanağına. Anında yüzüne yerleşen gülümsemeyle kulaklarımın kızardığını hissedebiliyordum."Immm.. Teşekkür olarak düşünebilirsin."
"Neyin teşekkürüymüş?"
"Sayende iki gecedir uyuyabileceğim en rahat uykuyu uyuyorum. Bunun için." söylediğimle saçlarımı karıştırmıştı eliyle. "Çok sevimlisin." daha da utandırmıştı söylediği. "Geç olmadan duş alsak iyi olur." kollarından sıyrılıp havlumu almıştım. Kaçtığımı anladığında arkamdan kıkırdadığını hissedebiliyordum...

Ben çıktıktan hemen sonra arkamdan o girmişti banyoya. Dolabı karıştırarak ona uygun bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Kıyafetlerim büyük beden olduğundan sorun olmayacak gibiydi ama altına giyeceği pijama altı biraz şüpheliydi.

Beline sardığı havluyla içeri geldiğinde gözüm anlık olarak vücuduna ve ıslak saçlarına dalmıştı. Siktir. Islakken ayrı mükemmel görünüyor. Boğazımı temizler gibi yaptıktan sonra elimdeki siyah sweati ve kırmızı, siyah kareli pijama altını uzatmıştım.

Alıp hızla giydikten sonra süzerken gülmemi tutamadım. Pijamanın bacakları kısacık kalmıştı. Bilekleri açıktaydı. "O kadar mı komik duruyor." kahkahalarımla onu onaylarken o da gülüşüme gülmüştü. Sonunda gülmemi dururduktan sonra eklemiştim. "Yapacak bir şey yook."
"O kadar güldükten sonra bu teselli ne kadar iyi geldi anlatamam." gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

Ani hareketiyle bacaklarımı kavrayıp kucağına almıştı. "Hey!" ettiğim ufak siteme karşılık açıklama yapmıştı. "Kahvaltı yapmalıyız." sorgulamayıp kollarımı boynuna sıkıca dolamıştım. Aynı şekilde bacaklarımı da beline.

Mutfağa kadar taşıyıp sandalyeye bırakmıştı bedenimi. "Krep sever misin?"
"Bayılırım."
"Güzel o halde. Ama ondan önce sana bitki çayı içirmeliyiz."

Bacaklarımı karnıma çekip izlemeye başlamıştım bedenini. "Bugün çıkmam gerekecek. Benimle gelmek ister misin? Seni arkadaşlarımla tanıştırmak isterim." Ciddi miydi? Sebepsiz yere çok  sevinmiştim teklifine. "Eğer senin için sorun olmayacaksa..." gülümsediğini biliyordum sırtı dönük olsa bile. "Sorun olsa sorar mıyım güzelim?" her hitabında karnım kasılıyordu resmen heyecandan.

Önüme koyduğu sıcak bitki çayını yavaşça yudumlamaya başladım. Tavdaki küçük krepleri tersine çevirirken devam etti. "Üç arkadaş aynı evde kalıyoruz. Yani seni evime götüreceğim." hakkında çok şey merak ediyordum ama sorsam doğru olur mu bilemiyordum. "Babamı bir süre önce kaybettim. Kendisi büyük bir şirketin kurucusudur. Annem ve kardeşlerim beraber kalıyorlar şimdi. Pek saltanatlı hayatta gözüm olmadığı için arkadaşlarımla yaşamayı tercih ediyorum. Sade hayat her zaman daha az kafa ağrıtır."

Bir bakıma haklıydı aslında ama daha rahat hayatını devam ettirebilirdi insan onca mal mülk içinde."Annem şirketin başına benim geçmemi istiyor. Ama dediğim gibi pek gözüm yok. Annem babam öz olmamasına rağmen hep el üstünde tuttular beni. Şimdi şirketin başına da beni istemesi kızdırıyor üvey kardeşlerimi doğal olarak. Açıkçası ne yapacağımı bilmiyorum bu yüzden kafam karışık."

"Kendine zaman tanı. Fikirlerini aceleye getirirsen yanlış kararlar verirsin." kafasını onaylar şekilde sallayıp önüne bir tabak krep koymuştu. "Çikolata sosu?"
"Lütfenn" kreplerin üzerine biraz sostan döktükten sonra o da tabağını alıp oturmuştu.

"Peki ya senin?" anlamayan bakışlarla gözlerine bakarken ekledi. "Annenden başkaaaa..." ne sorduğunu yeni anlayarak boğazımı temizlemiştim. "Ben tek çocuğum. Babam uzun süredir bizimle değil. Nerde olduğunu bilmiyorun. Ama tahmin ediyorum." anladığını belirten mırıltılar çıkardıktan sonra son kalan pankeki de ağzına atmıştı.

"Hazırlanıp çıkalım güzelim." önümdeki tabakla kendi tabağını makineye yerleştirip ellerini yıkamıştı. O sıra da bende ayaklanıp odama geçmiştim.

Yırtık, siyah, geniş bir kot ve üzerine geniş siyah bir sweat giyip ceketle tamamlamıştım. O da eve geldiği kombini geçirmişti üzerine tekrar.

Elimi tutarak yürütmüştü arabaya kadar. Kalbimin nasıl attığından bi haberdi. Benim için kapıyı açtığında nazikçe teşekkür edip yerleşmiştim koltuğa.

Kemerimi taktığımda çoktan yol almıştık bile. İçimdeki bu anlamlandıramadığım huzurla nefes almak bile sandığımdan daha kolay hale gelmişti resmen.

Elini bacağıma koyup okşamaya başladığında ona çevirmiştim bakışlarımı. "Ne düşünüyorsun böyle derin derin." tekrardan yaslamıştım kafamı koltuğa yola dönmüştüm. "Bilmem nefes almanın bu kadar basit bir şey olduğunu bilmiyordum." anlamadığını belirten mırıltılar çıkardığında devam ettim sözüme. "Bende bilmiyorum işte neden böyle hissettiğimi anlamlandıramıyorum."

Daha fazla sorgulamamasının daha iyi olacağını düşünerek yola dönmüştü sanırım.

Hafifçe göz ucuyla süzdüm güzel yüzünü fark ettirmeden. Semerli burnu ona karakteristik bir yüz katıyordu. Yandan da bi o kadar eşsiz görünüyordu. Bacağımda ki eli ise hiç sağlıklı şeyler hissettirmiyordu bana. Daha fazla bakarsam güzelliğinde kaybolacağımı bilerek başka yöne odaklanmıştım.

***

Merdivenlerden yukarı adımlarken tekrar tutmuştu elimi. Bakışlarımı ellerimize indirdiğimde ten uyumumuzun ne kadar güzel olduğunu kanıtlamıştım kendime bir defa daha.

"İkisinin de haberi yok bu yüzden şaşırırlar büyük ihtimalle. Normal davranman yeterli güzelim." kafamı aşağı yukarı salladığımda kapıyı çalmıştı.

"Nerdesin la-" kapıyı açan kişi beni fark etmesiyle sözünü yarıda kesmişti. "A-haha hoş geldiniz." kafamla selam verdikten sonra bizi içeri almıştı. Beraber salona geçtiğimizde salonda gördüğüm siyah saçlı adam da beni gördüğünde şaşırmıştı ama bozuntuya vermeden selam verip oturmamı işaret etmişti.

Bizi karşılayan sarı kafa benden oldukça uzundu. Diğerinin ise melek gibi bir yüzü ama yapılı bir vücudu vardı. Yüzüne göre çok orantısız gelmişti o an. Çocukları incelemeyi Seonghwa'nın söze girmesiyle bırakmıştım.

"Bu Hongjoong." hafifçe gülümsemiştim. Bir eliyle sarı kafalı çocuğu gösterip bana dönmüştü. "Hongjoong, bu da Yunho. Diğeri de Yeosang." tekrardan baş selamı vermiştim "Memnun oldum." onlar da karşılık verip samimice gülmüşlerdi.

"Birkaç gün önce Hongjoong'un annesi vefat etti. Bu yüzden onunlaydım." Yunho'nun gülümsemesi silinip ciddi bir yüz ifadesi oluşmuştu. "Zor olmuş olmalı." dudaklarımı birbirine bastırıp kafamla onaylamıştım.

"Bize daha önce ondan bahsetmemiştin?" Yeosang'ın sorusuyla Seonghwa ona sert olduğunu sezdiğim bir bakış atmıştı. "Yeni yeni yakın oluyoruz." ikili Seonghwa'nın sözüyle birbirlerine bakıp kendilerince gizli olan imalı bakışlar atıp gülmüşlerdi.

Sebebini bilmediğim sıcak bir ortamdı bura. Anlaşılan iyi anlaşacaktık...

***

Evet uzun süre sonra burdayım tekrar 😭 son sınıf olduğum için dersler de kendi hayatımda biraz yoğun böyle geç olmasına sebebiyet olarak beni affetmeniz için normalden uzun bir bölüm yazdım 😔 umarım okurken keyif almışsınızdırr 🤍🎸

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 12, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DEEP IN LOVE//SEONGJOONG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin