işini ciddiye al

162 9 110
                                    

''teşekkürler tzuyu.''

''rica ederim komiserim.''

tzuyu kapıyı kapattıktan sonra mina, önündeki kağıtlara bir göz gezdirdi. bir haftada bu kadar cinayet fazlaydı. bir iki kağıdı karıştırıp en alttakini eline aldı, daha dün yaşanmıştı. seoul sokaklarının birinde genç bir kız bedeni bulunmuştu. son paragrafta bedeninde hiçbir darp izi bulunmadığı yazılınca biraz şaşırmıştı doğrusu. kağıtları geri dosyaya koyarken bu şaşkınlığı pek uzun sürmemişti. büyük olasılıkla zehirlenme vakasıydı.

dolma kalemiyle kağıdın kenarına imzasını attı. doğruca kayıt defterlerine gidecekti. siyah deri koltuğunda iyice geriye yaslandı. buldukları tek delilin kırmızı bir kumaş parçası olduğuna inanası gelmiyordu. tavanı izlemeye başladı. içindeki sıkıntı giderek büyüyordu. resmen onlarla oyun oynuyor, bir çocuk gibi peşinde dolaştırıyordu. ülkenin her yerinden en az bir kız öldürüp kayıtlar dışına çıkıyordu. bu tek onun bürosunu değil, ülkedeki bütün merkezlerin sinirini bozuyordu. derin bir iç çekti. tek çağre onu aramaktı.

yaslandığı yerden dikleşmiş tekerlekli koltuğuyla masasına yaklaşıp ofis telefonunu eline almıştı. tuşlayıp bir süre uzun uzun çalmasını dinledi. açıldı. derin bir nefes alıp hızlıca konuşu verdi,

''soojin, artık sıkıldığını biliyorum ama en azından bir kere baksan?''

karşı taraftan ses gelmedi. gergince dudağını ısırdı.

bir iç geçirme, ondan sonra ''sadece sen istedin diye bakıyorum unutma.'' mina'nın yüzüne bir gülümseme yerleşmiş teşekkürlerini dileyip telefonu kapatmıştı.

heyecanla önündeki kayıt dosyasına baktı. birinin bunları götürmesi gerekti. eline alıp hızlıca kapıya yöneldi. uzun ve dar koridorda ilerlemeye başladı. tek tek odaların önünden geçerken birinin önünde kahvesini yudumlayan momo ''hey myoui bir kahve içer miyiz?'' göz kırpmış sırıtarak mina'ya bakıyordu. gözlerini devirip ''sonra hirai, işim var.'' suratı düşünce mina'nın gülümsemesi daha da artıyordu. her seferinde yılmadan şansını deniyor, mina'nın daha çok şaşırmasına neden oluyordu.

basamaklardan aşağı kata indi. dar siyah pantalonu bacaklarını sarmış, içine verdiği mavi gömleği gergindi. botlarıyla sertçe ilerlemeye devam etti. yine koridor dar, farklı farklı odalarla doluydu. kayıt odasının önüne gelmişti. kapıyı açıp içeri girdi. upuzun raflara kalın kalın dosyalar diziliydi. kendi dosyasına dikkatle bakıp sağ kenarındaki numaraya baktı. o numaranın rafını aramaya başladı. bir rafı uzuncasına ilerlemiş, aradığı numarayı bulamayınca başkasına geçmişti. rafın ortalarına gelince aradığı numarayı bulmuş, çekmecesini açmıştı. sarı sarı dosyaları parmaklarıyla aralayıp hızlıca numaralarına baktı. kendisininkini bulunca çekip çıkardı. sarı dosyayı çekmeceye dayayıp kendi dosyasını yerleştirdikten sonra inceledi. bu hafta olan diğer cinayetleri gözden geçirdi. han nehrine atılan genç bir kız, bir dağın yamacında patlamış aracın içinden cesedi çıkan bir kız, okulunun çöp konteynırından çıkan biri ve diğer üçü... bazıları bürosundaki morgdan ailelerine teslim edilmiş, bazıları geldiği günden beri duruyorlardı.

her gün geçirdiği gibi yeniden bir iç geçirdi mina. en uca yaklaştığı an yeniden bir şey oluyor, bütün durum karman çorman olup en başa dönüyordu. çekmeceyi sertçe kapattı. raf hafifçe ileri geri gitmiş sonra da durmuştu. alttan yapmış olduğu at kuyruğunu sıkılaştırdı. şimdiye kadarki yumuşak davranışlarını bir kenara bırakma zamanı gelmişti. sadece bir komiser olsa da bunu yapabilecek tek kişi olduğunu düşünüyordu.

bir hışımla kayıt odasından çıkıp merdivenlere yöneldi. minik ama hızlı adımlarla çıkıp ana salonun yolunu tuttu. bilgisayar başında oturmuş çalışanlar tek tek onun geçişini izliyordu. bir çalışan yanındaki arkadaşının kulağına ''yine chaeyoung mu geldi?'' arkadaşı omuzlarını silkmiş, geri monitörüne dönüp araştırmasına devam etmeye başlamıştı.

michaeng softHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin