"ben sana bir su getireyim, iyi gelir." elimi mina'nın alnından çekip kenarına oturduğum yataktan kalktım. odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladım.
minik bebeğim hastalandığı için benim görevim de ona bakmaktı ama mızmızlanıp ilaçlarını içmiyordu. suyu verirken araya bir şekilde sıkıştırmam gerekti artık.
mutfağa girip dolabı açtım. ateş düşürücü şurubu alıp tezgâha koydum.
çekmeceden kaşığı çıkarıp onu da şurubun yanına koydum. şimdi sıra suyu koymaktı.
bardakların olduğu rafın kapağını açıp uzun ince bir tanesini alıp kendime çektim.
kırılma sesleri. panikle geri çekildim. bardağı iyi tutamadığım için elimden kaymış, hemen önümde olan lavaboya düşmüştü. yere minik parçalar saçılmış, elim de kanamaya başlamıştı.
işaret parmağımdan oluk oluk kan akarken gözlerimi sıkıca kapattım. gerçekten acıyordu.
merdivenlerden bir patırdı geldi.
mina hızlıca mutfağa girip yanıma gelmişti. "chaeyoung iyi misin? ne oldu burada! bir yerin kanıyor mu?" etrafa acelece bakarken en sonunda tuttuğum elime baktı.
kanın fazla olduğunu görünce endişeli bakışlarını elimden çekip etrafa bakındı. arkasındaki masanın üstünde peçete rulosunu görünce gidip iki parça kopardı.
yanıma gelip bileğimden tuttu. peçete ile parmağımı silerken azarlarmış bir şekilde "sevgilim neden dikkat etmiyorsun? ya daha kötüsü olsaydı?"
dudağımı büzmüş "sadece sana su getirmek istemiştim."
mina önümden yana geçip dolaba yönelirken "biliyorum ama," içerisinden yara bandını alıp yanıma geldi. bandın şeffaf yerlerini açıp parmağıma yerleştirirken
"suyu getirmek için elinin de sağlam olması gerek, değil mi? bir dahakine dikkatli ol tamam mı?"bandı yapıştırma işini bitirip bana baktı. gözlerimin dolu olduğunu görünce gülümsemiş, ellerini iki yanağıma koyup burnuma küçük bir öpücük kondurmuştu.
"bak geçti, sen iyisin. ben de iyiyim. daha fazla üzülmene gerek yok canım."
o gülümseyince içim az da olsa rahatlamıştım. gülümseyen dudaklarına baktım. biraz eğilip zaten dibimde olan sevgilimin dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. devam edeceğim sırada geri çekilmiş "chaeng hasta mı olmak istiyorsun?"
sırıtarak "hiç hasta gibi görünmüyorsun." yine yaklaşacağım sırada eliyle ağzımı kapatmış, kaşlarını çatıp sinirli gözükmeye çalışmıştı.
ben elinin altında gülünce o da sonradan gülmüş, elini çekmişti. ellerini iki omzuma koyup arkasına baktı.
sıkıntıyla "buraları toplamamız gerek." tam cam parçalarının yanına gideceği sırada belinden tutup durdurdum.
"hayır, bir yerini kesebilirsin. temizlikçi ablaya söylerim o halleder."kafasını olumlu anlamda sallamış sonra da tezgâhta duran şurubu görmüştü. eliyle işaret edip, şaşkın sesiyle "bana o iğrenç şeyi mi içirmeyi düşünüyordun?"
hayretle bana bakmış cevap bekliyordu. kafamla onaylayınca anında omzuma bir çift yumruk yemiştim. kollarımın arasından fırlamış, koşarak mutfaktan çıkarken "hainsin chaeyoung!"
gülüp şurup ile kaşığı aldım. peşinden ben de mutfaktan çıktım.
merdivenleri hızlı hızlı çıkıyordu. odasına geçince kapıyı yüzüme kapatmış bağırarak "giremezsin."
"tamam tamam ilaç yok."
içeriden onaylanmayan sesler gelince kapıya yaslanmış tatlı olmaya çalıştığım sesimle
"ama benim elim uf oldu, senden başkası nasıl iyileştirsin?"içeriden ses gelmiyordu.
yalandan elimi tutup acımış gibi bir "ah!" sesi çıkardım.
kapı hızlıca açılmış, kapıya yaslandığım için tam düşecekken omuzlarımdan tutmuş elime bakarak "noldu? acıyor mu?"
zafer kazanmışcasına sırıtarak ellerinden kurtulmuş, içeri daha da girip kapıyı kapatmıştım. önümde kırmızı burunlu mina bana şaşkın şaşkın bakarken arkamda sakladığım şurubu gösterince bir bana bir şuruba bakmıştı.
arada bir sessizlik oldu, sonra aniden koşarak odanın içindeki banyosuna gitmeye başlamıştı. arkasından gidip yarı yolda belinden tutup onu durdurmuştum.
kollarımın arasında çırpınmaya başlamıştı. sızlanarak "mina alt tarafı şurup içeceksin."
pes edip "of!" kollarımdan bıkkınca çıkmış, yatağına gidip oturmuştu.
ben de yanına gidip önünde durdum. şurubun kapağını açmış kaşığa doldururken her haraketimi izliyordu. göz ucuyla ona baktım. küçük bir çocuk gibi ellerini kucağında birleştirmiş ilacını bekliyordu.
gülüp kaşığı ağzına getirdim. "aa yap bakayım."
ağzını açınca ilacı verdim. kaşığı geri çekince yüzünü ekşitmiş, gözlerini sımsıkı kapatmıştı.
kaşığı şurupla birlikte komodine koyup geri minaya döndüm. sonra kafamda ampül yanmış gibi
"suyunu getirmeyi unuttum."tam gideceğim sırada bileğimi bir el yakalamış kendine çekmişti. ona anlamadığım bakışlar atarken işaret parmağıyla yaklaş der gibi haraket yapmıştı. yaklaşınca yüzlerimiz aynı hizaya geldi.
gözlerime bakıp sonra da dudaklarıma baktı. çapkın bir gülümsemeyle "suya gerek yok."
elini enseme atmış dudaklarıma yapışmıştı. biraz duraksadıktan sonra ayak uydurmuş, alt dudağını dudaklarım arasına almıştım.
mina geriye doğru düşerken ensemdeki eli saç diplerime gitmiş, beni daha da kendine çekmişti. sırtı yatakla buluşunca bacaklarını belime dolamış, resmen beni hapsetmişti. beni yavaşça öperken ıslak sesler odayı dolduruyordu. gülümsemeden duramadım. aklıma gelen şeyle ayrılıp gözlerine baktım.
"hasta olurum diye benimle öpüşmeyen kişi mi şu an bunları yapıyor?"
nefes alışverişlerini düzene sokmuş, en sonunda bana odaklanıp "birlikte iyileşiriz."
ağzım açık kalmıştı. havalı bir şey söylediğini düşündüğünü sanıp beni etkilediği için gururla gülerken bu hareketlerine dayanamayıp ben de gülümsedim.
yaklaşıp kırmızı burnunu öptüm. geri çekilmemle
"yah! sümüklü burnumu niye öpüyorsun?"kaşlarımı çatmış "bana ne öperim işte."
hızlıca yanağını öpüp "bak burayı da öperim." dudağının üstündeki beni öpüp "bak burayı da öptüm." öpücüklerim artarken mina da kıkırdamaya başlıyordu.odayı kıkırdamalar doldururken, çıkmaya başlayan ateşimi fark edince şu son üç günümü de sevgilimle yatalak geçireceğimi anlamıştım.
ABOOOOOOOsakar bunlarin ikisi varya sonra diyorlar opusek