"ben bakarım"
"haii" havuçları doğramaya devam ediyordum.
japon fanlarla buluşmak için bütün üyelerle birlikte japonyaya gelmiştik. diğerleri otelde kalmayı tercih ederken ben annemlerin yanına gelmiştim. hem gelmem iyi olmuştu, ray'ı fazlasıyla özlemiştim.
ray annemle birlikte kapının önüne geçmiş kapıyı kimin çaldığını beklerken heyecanla kuyruğunu sallıyordu.
annem kapıyı açınca tanıdık bir ses duymuştum.
"merhaba bayan myoi, ray-chan!" ellerindeki poşetleri acelece bırakıp ayaklarına kapanan ray'ı sevmeye başlamıştı.
annem chaeyoung'a gülümseyerek bakarken ben de onların yanına gittim. chaeyoung bebek sesleri çıkartıp rayın göbeğini okuyordu.
sevme işi bitince yanına bıraktığı poşetleri alıp kalktı. annem içeri geçeceğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı.
biraz şaşırmıştım. geleceğini bana söylememişti. poşetleri hafif sallayıp bana gülümseyerek bakıyordu. kendime gelip poşetleri elinden alıp mutfak kapısının önüne koydum. tam chaeyoung'a dönmüş nasıl olduğunu soracakken bana sarılan beden sözümü kesmişti. ellerini bellerimde sıkılaştırmış, uzun sarı saçları boynumu gıdıklıyordu. istemsizce gülümsedim. kollarımı ona sarıp saçlarına küçük öpücükler kondurmaya başladım.
boğuk ses "seni özledim."
"az önce uçakta beraberdik ya. hem sen neden geldin? yorulmuştun, otele gider gitmez uyuman gerekiyordu" azarlar edada söylemiştim.
kafasını boynumdan çıkarıp bana baktı. kaşlarını çatıp "özledim işte. yorgun da değilim, bak." kollarını çekip önümde dimdik durdu.
yerdeki ray'ı fark edip eğilip aldı. ray'ın kafasıyla kendi kafasını hizalamış ikisi de gülümseyerek bana bakıyordu.
iki sevdiğim kişi yan yana gelince dayanamadım, gülümseyip ray'ın kafasına bir öpücük kondurduktan sonra sevdiğim kadının dudaklarını da yavaşça öptüm. geri çekilip göz göze geldik. o gülümseyince tam bir daha eğilmiş öpecekken "mina!" üçümüz de yerimizden sıçradık.
chaeyoung ray'ı yere koyarken ben de kapıdaki poşetleri alıp mutfağa geçtim. annem ete bakmamı söyleyince ocağın başına geçmiştim.
chaeyoung, amerikan mutfak tarzı masanın üstüne telefonu ile küçük çantasını koyup yanımıza gelmişti. annem ile aramızdan yemeklere bakıp bir elini belime atmıştı. anneme bakıp japonca "nasılsınız bayan myoi, görüşmeyeli uzun zaman oldu."
"iyiyim kızım, sen de iyisindir umarım. görüşmeyeli pekte uzun zaman olmadı gibi, mina her buraya geldiğinde senden bahsedip duruyor." kıkırdayıp geri yemeğe baktı. mina sessizce 'ya anne' diye sızlanırken
"bunu duyduğum iyi oldu." chaeyoung geri çekilip dolabın tutacağında asılı olan önlüğe doğru yöneldi.
annem şaşırmış "eh chaeyoung, bu kadar japoncayı nasıl öğrendin?"
chaeyoung önlüğünün ipini bağlarken "japon sevgiliniz olunca o kadar da zor olmuyor."
gururlanıp anneme bakarken bana sırıtıp yan bir bakış atmış sonra da yemeğe geri dönmüştü.
chaeyoung yanıma gelmiş ne yapması gerektiğini soruyordu. eline bir bıçak verip tahtada duran soğanları doğramasını istedim. saçını alttan alt kuyruğu bağlamış, kollarını sıvamıştı.
o soğanları soymaya başlarken ben de haşlanmış eti kare kare kesiyordum. ayağımda haraket eden tüyler hissedince oraya baktım.
ray kulaklarını kaldırıp dilini çıkarmış bana sevimli köpek bakışlarını atıyordu.