Gökyüzünün griliği içimi de aynı renge boyarken oturmuş şarabımı yudumluyordum. Telefonumun çalmasıyla elimdeki şarap şişesini sehpaya bırakıp elimi masada ki telefona götürdüm. Arayan kişiyi gördüğümde zihnimde canlanan görüntülere engel olamadım. Arayanım çok yoktu fakat bu isimin dün gece yaşananlardan sonra bir daha beni aramayacağını düşünmüştüm, aynı tüm erkekler gibi.Arayan, dün gece bar çıkışında üzerinde numarasının yazılı olduğu sigarayı bana veren adamdı. Oturduğum koltukta doğruldum ve meşgul biri olduğumu düşünmesi adına telefonu birkaç saniye daha geç açtım.
Ben telefonu açınca ardından hemen sesi duyuldu, yeni uyandığı belliydi "Çok kabasın Y/N hiç söyleyen olmuş muydu? Dün gece iyi vakit geçirdik sanıyordum."
Ufak bir şekilde güldüm, arama cesaretinde bulunacağını bile düşünmemiştim, "Sana da günaydın."
"Hmhm, günaydın." Derin bir iç çekti, "Dün gece beraber uyumuştuk." dedi bir şeyi ima edercesine.
"İnan bana beraber uyuduğum kişi sayısı yaşımı geçer." Söylediğim şeyle aramızda ufak bir sessizlik yaşandı. "Ne oldu? Küçük dilini mi yuttun?" Yaptığım espriye yersiz bir kahkaha atarken onunda çıkardığı seslerden güldüğünü anlamıştım.
"Güldük eğlendik. Şimdi neden aradığını söylemek ister misin?" Cevabını merak ettiğim soruyu ona yönelttim. Birkaç saniye bekleyip konuşmaya başladı. "Birlikte kahvaltı yapmak hoş olur diye düşünmüştüm." Söylediği şeyle görmese bile kaşlarımı çatma gereksiniminde bulunmuştum.
"Sen olayı çok yanlış anlamışsın Connie. Üzgünüm, hayatında bir yer etmek için seninle tanışmadım. İnan bunu isteseydim bunların hiçbirini yaşamamış olurduk. Hayatımda değer verdiğim insanlara yer var." Ona benim için bir değeri olmadığını açık şekilde belli ettikten sonra tam telefonu yüzüne kapatıcakken konuşmaya başlamasıyla duraksadım. "Bana benimle bir gece geçirdiğini ve bana değer vermediğini mi söylüyorsun?"
Söylediği şeyle kıkırdadım ve "Üzgünüm Connie, ben değer verdiğim insanlarla bir gece geçirmiyorum." Bu kadar konuşmanın yeterli olduğunu düşünerek cevap vermesine izin vermeden telefonu yüzüne kapatmıştım. Aslında kimsenin değeri olmadığı şu küçük dünyamda, sevgiye ya da değere yer yoktu. Zamanında nasibini aldığım bu şeylerden mümkün olduğunca uzaktım şu zamanda.
Kötü başlayan sabahımı güzelleştiricek şeyin olduğu yere doğru adımlamaya başladığımda kapının çaldığını duydum. Yönümü değiştirerek kapıya yürümeye başladım. Açtığımda kimseyi göremedim. Kafamı yere indirdiğimde gördüğüm şeyle yerimde biraz kaldım. Eğilip bir buket beyaz gülü elime alıp içeri geri girdim.
Kahvemi yapıp salona bıraktığım çiçeklerin yanına geri döndüm. Üstündeki notu yavaşça çiçeklere zarar vermeden çıkardım. Notu içimden okumaya başladım
'Yaptığın ima kalbimi kırsa da bu çiçekleri göndermemin bir borcum olduğunu düşündüm. İstersen daha fazlasını sana bu adreste verebilirim. :)'Notun devamında yazan adreste çok pahalı bir mekanın adresini gördüm. Kimin gönderdiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Notu ve çiçeği bir kenara koyup kahvemi içmeye devam ettim. Bi aklım orda kalsa da düşünmemeye çalıştım.
-
Şık olduğu kadar sade olan kırmızı elbisemi üzerime geçirip makyajımı son bir kere daha gözden geçirdim. Barda rastgele tanıştığım biri ile böyle bir mekana gitmek mi... Pek benlik gözükmese bile yapıyordum işte.
Kapıdan çıktığımda çağırdığım taksi çoktan gelmişti, arka koltuğa oturduktan sonra gideceğim mekanı söyledim. Çok geçmeden de varmıştık, zengin bir mülkte oturduğumdan böyle yerlere de yakın kalıyordu evim.
Kapıdan içeri girdiğimde iki adet korumanın kapının başında durduğunu gördüm, ilerleyince birisi seslendi, "Hanımefendi, kimin adına gelmiştiniz?" Adamın suratına baktım, "Connie Springer." dememin ardından adam elindeki listeye baktı ve bana hiç de beklemediğim bir şekilde döndü, "Hoşgeldiniz L/N Hanım, beni takip edin."
Yanımdaki adamla ileride ki asansöre ilerliyordum, asansöre bindikten sonra adamın düğmelere basarak gizli bir kod girdiğini anlamıştım. Üst kata çıktığımızda 'V.I.P' yazan tabelayı görmemle dudaklarım kenara doğru kıvrılmıştı.
Çok da büyük olmayan bu yeni salona benim arkamdan koruma da girip "Afiyet olsun," demiş ve reverans yapıp, kapıyı çekip çıkmıştı. Kahverengi ve kırmızı tonlarının hakim olduğu bu odada gözlerim şarap şişelerinin ve mumların olduğu masaya gitmişti. Beni fark etmesi çok geç olmayan Connie ayağa kalktı, "Geldin." dedi suratına zafer gülüşü yerleştirirken. Karşılık verdim, "Sanki geleceğimi bilmiyormuşsun gibi konuşma."
"Şüphelerim vardı aslında, ama geldin ya oraya bakalım biz." dedi ve sandalyemi oturmam amaçlı geri çekti. Paltomu sandalyenin kenarına astım ve yavaşça oturdum, sandalyemi biraz daha ileri çektiğimde o çoktan kendi sandalyesine oturmuştu. "Ee Connie? Beni bu lüks mekana çağırmanın asıl sebebi nedir?" dedim sessizliği bozmak adına. O ise, "Sabah kahvaltı için aramıştım, bu sefer de akşam yemeği için çağırdım." dedi.
Ufak bir gülümseme takındım kırmızı mat rujumun ardından, "Anladım," dedim sakince, "Evine getirdiğin her kıza böyle yemek mi ısmarlarsın?" diye sorunca dediğime karşı o da gülümsedi, "Dün geceyi özel bulmuştum," dedi ellerini birleştirip masaya koyarak, "Sen diğerlerinden farklısın."
Dediği şeye rağmen yüzümdeki gülümsemeyi bozmadım, "Bunu çok duydum, artık kendimi özel hissettirmeyecek kadar çok."
"Öyle olsa bile, ilk defa birisi gerçek anlamda söylüyor." Dediğine karşı kaşımı kaldırarak cevap verdim, "Üzgünüm Connie, beni sadece yatakta gören birisinin kullandığı 'özel' kavramı pek gerçekçi gelmiyor."
Kollarımı birleştirip arkama yaslanınca cevap verdi, "Bu yemeğin bizi daha iyi tanıştıracağını varsayıyorum o zaman, bence çabalamama değecek birisin." dedi menüyü önüne çekerken. Dediğine karşılık ufak bir şekilde kıkırdadım, "Pekala, bu seferlik öyle olsun."
-
Yemeğin çıkarttığı rujumu tazelerken arabaya doğru gidiyordum, tahminimden daha iyi geçen bu yemekte sadece bana yönelik hiç sesli söylemediğim hobilerimi açığa çıkaran sorular vardı.
İmkansız gibi gelse de karanlık, duygularımın kütüphaneye yığılmış dağınık kitaplar gibi doldurduğu odaya umut ışığı olan bu ufak yemek sayesinde onun beni tanıdığı gibi ben de onu tanımıştım.
Önceden ihtimal vermediğim yağmur bulutları esen tek bir rüzgara bakmış ve salıvermişti sağanak yağmuru. Yazın yağan yağmurlar gibi şimşeklerini çaktırmış ve bir fırtınaya dönüşmüştü. Ben ise her yağmurda yaptığım gibi kahvemi ve kitabımı alıp pencere kenarına geçmektense bu sefer kaçmayıp altına girmiştim serin yağmurun.
Belki hasta olabilirdim fakat ilk defa kaçmak yerine tadını çıkartacaktım bu fırtınanın.
——-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Attack On Titan One Shots
FanfictionAttack On Titan Karakterleri x Fem Reader İsteklerinizi yazabilirsiniz. Spoiler içerebilir. Karakteristik özelliklerinde değişkenlik görülebilir.