Serin ve nemli çimenlerin üzerinde, kafamı sol göğüsüne yaslamış, kırmızı bahçe çiçekleriyle kırmızı elbisemin yarattığı uyum onun üzerine giydiği eşofman ile bozulsa da biliyordum ki biz dünyanın en iyi çiftiydik. Kalp atışları güneşin sıcak ışınlarıyla süsleniyor, çimenlerin serinliği güneşi dengeliyordu. Kim bilir annem şu anda çıkagelse ve bizi böyle görse ne olurdu. Belki de uşaklarından birisi çoktan görmüş ve ona şikayet etmişti bile. Ama biliyordu ben onun gençliğiydim, o nasıl babam için kaçtıysa, ben de sevgilim için kaçardım. Madem yanlış bir şey, o da yapmasaydı. Sonra da gururla anlatmasaydı.
Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdum yanımdaki çocuğun. O gerçek beni ortaya çıkartandı, beni bu koskoca yalnızlık kalemden çekip alan... Kendi kardeşi bile düşman kesilen beni, en değerlisi yapan. Onu gerçekten çok seviyordum.
"Baksana," diye mırıldandım, "Hm?" diye karşılık verdi mayışmış sesiyle. Bu modunu çok seviyordum. "Öyle hm yaparsan nasıl dayanabilirim ki şimdi?" dedim kafamı kaldırıp suratına bakarak. Kıkırdadı, "Aşık olmuşsun sen bana." dedi. "Tüh ya, o kadar belli ediyor muyum?" diye takıldım.
"Kraliyetten kız çalmak... Hiç benlik işler değildi." dedi gözlerini yummuş ve güneşe teslim olmuş bir vaziyetteyken. "Beni çalmadın, ben kendimi sana tutsak ettim." dedim ben de gözümü kapatarak. Mırıldandı, "Sen öyle san," esnedi ve devam ettirdi, "Burada bir tutsak varsa, o da benim tek odası satılan neşeli kalbimdir."
"Hmm," diye mırıldandım, "Hmmm," diye taklit etti. Uzun kırmızı tırnaklarımla süslü olan elimi diğer göğsüne attım, "Burada, bu güneşin ve bu çimenlerin arasında sonsuz paradoksa girmek istiyorum." mırıldandım. Uykum gelmişti, güneşin ışınları ve Eren'in huzur veren kalp atışları... Burada uyuyup gidecektim. "Ne istediğine dikkat et," dedi benimkinden daha mayışmış bir ses ile. "Öldüm de cennette miyim acaba diye düşündürüyor bu an beni. Daha neye dikkat etmem gerek ki?" diye sordum.
Yavaş yavaş bastıran uykum beni altında esir edecek güce sahipti. Uyusam keşke... Ya da şu an burada ölsem ve bu anı sonsuza dek yaşasam... Eren'in kollarında, göğsünde, kokusunda sızıp, akşam soğuğu olmadan uyumak. Bahçedeki böcekler bile umrumda değildi... Hem de hiç.
Aşk... Ne garip bir duyguydu bu. Bir kelebek çıkmış ve ne kadar uzakta olursa olsun çırptığı kanattan kaynaklı bir hortum oluşturmuş gibiydi. O hortuma kapılmıştım ve insanların sandığının ya da gördüğünün aksine bu hortum gayet güzeldi. Evimin prensesi olan ben, bu aşkın kraliçesiydim. Onun ise prensesi...
Taç takma törenlerinde iyice parlatılmış, süslü ve ihtişamlı duran, saf altından ve zenginliğini belli eden taçlar takılırdı. Yaşadığım ev bana bunu yeterince baskılıyordu. Aşk o tacı takmaktan çok parlatmak, süslemek, kırmızı yastığına koyup teslim etmekti. Aşk çaba isterdi ve meyvesini de yedirirdi.
Elbet çıkardı zorluklar karşımıza. Yan yana dizilen üç karttan daha fazlasıydık biz. Geçmişimiz değildi önemli olan, şimdide ne çıkarsa çıksın, kılıç üçlüsü düz dahi olsa biz değiştirirdik o şimdiyi. Geleceğimizi her seferinde değiştirirdik. Biz, bizdik işte. Genç aşıklardan daha fazlası. Budala diye adlandırılan Joker de bilmiyor muydu yola çıkarken bütün riskleri? Bir araba çıkagelir kurtarırdı bizi ters ermişten. Güneş açar sonsuza, belki adalet terslikten kurtulurdu. Aman imparatora yakalanma; kurar üzerine habitat. Ben kuralların altında yaşayan bir şövalye değil, kupaların kraliçesiydim. Karşıma çıkan adamsa kupaların kralı olacaktı.
Bir tütsü yakalım geçmişin huzursuz auralarına, zihnimizi rahatlatacak bir melodinin eşliğinde meditasyona başlayalım. İnsanlar aptal desin ama biz mutlu olalım. Sen ve ben, Eren, dünyanın en mutlu çifti olalım.
Kokusu, esen yelin altında tekrar çarptı burnuma. Uyumak üzereydim. Belki de uyumuştum. Evimin bahçesinde, annem veya babam yakalamadan Eren ile uyumak. Kimse görmeyip şikayet etmedi mi, yoksa sadece bıktılar mı uğraşmaktan? Neyi sorguluyorum... Tek ihtiyacım bu huzurla beraber birazcık uyumak...
Algım, fiziksel çevreden kopmadan önce tek hissim Eren'in kalp atışlarına odaklandı. Küçük tatlı yaşam belirtisi veren sesler. Zihnimdeki savaşı ertelememe sebep olan tek kişi Eren idi. Çevresinin 'imkansız kız' diye adlandırdığı da ben. İki imkansız birbirimizi bulmuştuk. İyi ki de bulmuştuk.
~
Baykuşların ve cırcır böceklerinin sesleri arasında Eren'in hareketliliği sayesinde gözlerimi açtım. Ay tam karşımızda duruyordu, uyumuştuk. Kimse de uyandırmamıştı. Yerden destek alarak oturur bir pozisyona geldim ve Eren'in uykulu sesini duydum, "Günaydın hayatım."
"Günaydın." diye karşılık verdim her ne kadar da aydın olmasa. Eren de doğruldu, akşam serinliği çökmüştü ve bu yeni uyanmışlığın verdiği histen kaynaklı titrememe neden oluyordu. İçeri, odama geçip sıcak bir duş almalıydım, almalıydık.
Sıcak suyun bedenimde akıp gitmesi tek isteğimdi bu pis ve böceklerin cirit attığı yerden kalktığımda. Yine olsa yine yapardım tabii, ama yine de duş önemliydi.
Hoşuma giden her şey ondaydı, o ve ben. Aslında ilk bakışta bile sorabilirdi insanlar "Gerçekten o mu?" diye. Hatta kraliyet ailesinin onu sevmemesinin nedeni de tam olarak buydu. Ama bilmeleri gerek tek şey vardı ki; o ise benim ailemden daha inatçı olduğumdu. Beni onlar büyütmedi ama onlar gibi büyütüldüm. Benimle baş edemez, hatta edemeyeceklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Attack On Titan One Shots
FanfikceAttack On Titan Karakterleri x Fem Reader İsteklerinizi yazabilirsiniz. Spoiler içerebilir. Karakteristik özelliklerinde değişkenlik görülebilir.