Kapak için Sena’ya çook teşekkür ediyorum, ellerine cağlık canım.
Çocukluğumun hatırladığım birkaç güzel anısının olduğu sokaklardan geçerek, dışı da, içi de hatırladığımdan çok fazla değişmiş evime(!) varmıştık.
Kardeşlerim ve sevgili üvey annem kahvaltı hazırlamış, bizi bekliyorlardı. Kezban’ın –üvey annem- babamdan önceki evliliğinden olan çocuğu, benden üç yaş küçüktü. Babamdan olan çocuğu ise henüz 1,5 yaşındaydı.
Mutfağa girip onlara başımla selam verdim ve eskiden ablam ve benim odam olan odaya doğru, elimde kıyafet valizimle ilerlemeye başladım. Merdivenleri zar zor çıkmayı başarabilmiştim. Eski odamın kapısını gördüğümde, bir an duraksadım.
Bir insan nasıl bu kadar yüzsüz olabilirdi ki?
Anılar bir bir beynime doluşmaya başladığında gözlerimi kapattım. Gözyaşlarım iki yanağımdan süzüldüğünde ise çok geçti. Valizimin kulpunu tutan parmaklarım gevşemiş, sert yüzeye büyük bir gürültüyle düşmüştü. İstemsizce elim, benimle birlikte büyüyen yara izlerimin olduğu sırtıma gitti. Psikolojik olarak o günlere gittiğimde, tekrar canımın acıdığını hissetmiştim.
6 Şubat 2006
Annem, abim ve ablam kapıya sırtlarını verip, ayaklarını koltuğa yasladıklarında, aralarına girip ben de aynını yaptım.
Babam, nedenini bilmesem de, oldukça öfkeliydi. O, arkamızdaki kapıyı yumruklayarak açmaya çalıştıkça, biz daha da yükleniyorduk.
Çok da uzun sürmeyen bir sessizlikten sonra, sırtımın farklı yerlerinde hissettiğim acıyla çığlık atmaya başladım. Canım çok acıyordu, sırtım yanmaya başlamıştı.
Ablam beni kucağına almış, yatağa yüz üstü yatırmıştı. Çok mu kötüydü bilmiyordum ama çok acıyordu. Annem gözyaşları içinde babama yalvarıyordu.
“Nedim kurban olayım yapma, o daha küçük, hastaneye götürelim”
Ardından tokat sesi duymuştum ve bu gözyaşlarımı daha da hızlandırmıştı. Sırtımın acısını unutmuş, annemin yanağının acısını düşünüyordum artık. Oraya döndüğümde, babam elindeki, ucunda kanlar olan bıçağı anneme doğru sallıyordu.
“Çocuklarını da alıp, hemen gideceksin bu evden orospu!”
Evdeki hemen hemen herşeyi değiştirmişti, bu kapıyı değiştirmek niye aklına gelmemişti ki sanki? Yavaş adımlarımı kapıya yönlendirip, dizlerimin üzerine çöktüm ve buz kesen parmak uçlarımı kapının aşağılarındaki, arkası görünen bıçak izlerinde gezdirdim. Ellerimin titrediğini ve yüzümün sırılsıklam olduğunu o an farkedebilmiştim ancak.
Derin bir nefesi içime çekip ayağa kalktım ve valizi odaya koydum. Eski odama benzeyecek şekilde döşenmişti içerisi. Kırmızı-siyah mobilyalar, tek kişilik yatak, kırmızı perdeler, krem rengi nevresim ve halı.
Diğer valizimi de yukarı çıkarıp aşağı indim. Beni beklemeden kahvaltıya başlamış, en küçük kardeşim Efekan’ın hareketlerine gülüyorlardı hep beraber. Mutlu gözüküyorlardı. Bense fazlalık gibi hissediyordum, sığıntı hissediyordum.
Yavaşça yanlarına gidip bir “Afiyet olsun” mırıldandım ağzımın içinde. Ben geldiğimde gülüşmeler kesilmiş, çatal-bıçaklar masaya bırakılmıştı. Birtek Doğukan ve Efekan gülümsüyordu. Ben de onlara gülümseyip yerime oturdum ve sessizce kahvaltımı yapmaya başladım. Çok yememiştim zaten, lokmalar büyüyordu ağzımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Lisesi
ChickLitOkuldan atılan birkaç zibidinin, serserinin gittiği bir yer sanırdı akşam liselerini, soluksuz bir hayatın onu beklediğinden habersiz..