-12-

299 23 3
                                    

Multimedia : Çetin ve Betül

Okumadan sildiğim mesajlar gibi, çalan telefonu da umursamıyordum. Titreşimini kapattığım telefonu sıranın altına koyup, son sınavda çıkacak konuları not etmeye devam ettim. Yurdagül'ün titrettiği dizi oturduğumuz sırayı sallarken, rahatsız olmaya başlamıştım.

Elimdeki kalemi bırakıp, kulağına doğru eğildim ve, "Neler oluyor?" diye fısıldadım. Korktuğundan olsa gerek, yerinde sıçradığında, dizini titretmeyi kesmişti ve bende sonunda huzura erebilmiştim.

O hafif çatık kaşlarıyla yüzüme bakarken, zil çaldı. Etrafta sıra sesleri ve konuşmalar yükselirken, kitaplarımı topladım ve telefonumu alıp Fadime'nin sırasına gittim.

"Herkeste bir tuhaflık var bu ara," diye konuşmaya girdiğimde, oturduğu yerde kenara kayıp bana açtığı yere oturdum. Bütün ders çıkarmadığına emin olduğum kulaklıklarını telefonunun etrafına sarıp, yüzü bana dönük olacak şekilde yanağını sıraya yasladı.

"Farkettim. Çetin ve Sarp, telefonlarından kafalarını kaldırmıyorlar. Seçil ve Ilgaz, bu kata gelmeye üşeniyorlar. Emre, okulun kızlarıyla "kaynaşma" sürecini bitiremedi. Yurdagül ve Evran'ın yüzünü gören cennetlik zaten."

Kendi telefonumun ekranında ezberlediğim numarayı gördüğümde, yanıtlamamaya kararlıydım. Yaşanacakları biliyordu, uyarmıştı da. Biraz daha açık bir şekilde uyarsaydı ne olurdu ki? Çok üzülmememi söylemişti, keşke bunu nasıl yapacağımı da söyleseydi. En sevdiği, en güvendiği insanlar tarafından terk edilip, nasıl çok üzülmezdi bir insan?

Arama ekranı yerini kilit ekranına bıraktığında bugünün tarihi, bir kez daha midemin kasılmasına ve nefes alamamama sebep olmuştu. Planda mükemmel olan doğum günüm, gerçekte alkol komasıyla sonlanacaktı muhtemelen. Bunun olmasından nefret ediyordum.

Asla hüzünlerini alkolle, sigarayla, haplarla boğan biri olmak istememiştim. Fakat acı insanı öyle değiştiriyordu ki, engel olamıyordun.

Önceden en sevdiğin yemek olan yemeği yerken aklından, "Bitse de sigaramı yaksam" geçiyordu.

Uyumaya zorluyordun kendini uykun olsa da, olmasa da. Onlarca düşünceye ev sahipliği yapan kafan, birtek uykuda rahat oluyordu çünkü. O da üç-beş hapla beynini uyuşturup, dehşet kabuslarını engellediysen.

Bünyen alkole dayanıklı olmaya başlıyordu istesen de, istemesen de. Çünkü sadece yılbaşlarında, doğum günlerinde, özel günlerde aldığın alkol, günlük bir rutin haline geliyordu.

Önceden "Sorumluluk" olduğu için yaptığın şeyleri, artık "Zorunluluk" olduğu için yapıyordun.

Çoğu zaman hissettiğim tek şey o acıydı. Beni değiştirdiğini gördüğüm, ama engel olamadığım acı. Bıraktıkları boşluk o kadar büyüktü ki, nasıl, neyle doldurabilirim bilmiyordum. Hemen şuan geri gelseler, eskisi gibi olurmuyduk onu bile bilmiyordum ama birşeylerin eksik kalacağını, bir yanımın hep kırık olacağını hissediyordum.

Kim ne söylerse söylesin, ateş düştüğü yeri yakıyordu. Birkaç hafta, en iyi ihtimalle bir ay sonra, ne hissettiğimi umursamayacak insanlara "iyi" rolü yapıyordum. Üç-dört gereksiz, yapmacık cümle duymak için kendimi acındırmaktansa, kendi içimde kül olmak daha mantıklı geliyordu çünkü.

Boynuma dolanan kollarla kendime gelip yanan gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerimi kırpmadan baktığım telefonun ekranı kararmıştı, ağladığımı ise henüz fark ediyordum.

Fadime kendini benden ayırdığında, gözlerimi silip gülümsedim, ve birileri farketti mi diye etrafıma bakındım. Yemek molası olduğundan, sınıfta çok kişi yoktu. Ardından tekrar kızıl saçları birbirine girmiş, kocaman, buğulu yeşil gözleriyle bana bakan arkadaşıma döndüm.

Akşam LisesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin