-14-

144 10 3
                                    

Düşünüyorduk. Bir şekilde, bir yol bulup bu işten sıyrılmalıydık fakat mantıklı veya mantıksız, kimse bir öneride bulunmamıştı. Ev sahibi Evran ayağa kalktığında, bir noktaya sabitlenmiş boş bakışlar ona döndü. Onun ardından odadan çıkan Betül'ü gördüğümde, aklımı karıştıran birkaç şey daha dilimin ucunda biriktiyse de, dudaklarımı kapalı tuttum. Önce olayın aslını öğrenmeliydim.

"Ben su alacağım, istiyor musunuz?" diyerek ayağa kalktım. Onlar istemediklerini belirtirlerken, omuz silkip küçük adamlarla odadan çıktım.

Daha önce kullandığım yöntemle odaların kapılarını tek tek açarak mutfağı aramaya koyuldum. Fakat bu kez kapıları gürültüsüz ve temkinli bir şekilde açıyordum. Odalardan birinde olabilirlerdi, ne yaptıklarını, ne konuştuklarını bilmem gerekiyordu. Baktığım odalarda başarısız olup, mutfağı bulduğumda, kapısı aralıktı. İyice yaklaşıp gelen sesleri dinlemeye çalıştım.

"Hayır dedim Begüm, zorlama. Başka bir yol bulacağız."

Fısıltıyla bağıran Evran'ın kullandığı isim Sarp'ın şüphelerini doğruluyordu, ama bu yeterli gelmemişti. Neyden bahsettikleri benim için önemliydi.

"Saçmalama! Başka bir yolu falan yok bunun. İçerideki kimse mantıklı düşünemiyor. Çok sevgili arkadaşların için üzgünüm ama kendilerini satsalar da iki haftada bu parayı başka türlü toplayamazlar. Hem zaten tehlikedeler, en fazla ölürler."

"Diğerleri gram umurumda değil, ama O da "En fazla ölürler" dediğin kişiler arasında."

"Kim O Evran? Kimden bahsediyorsun? Yurdagül mü? Damla mı?"

Adım geçtiğinde, mümkünmüş gibi daha da çatıldı kaşlarım. Betül'ün -ya da Begüm, her kimse- Yurda ve beni karşılaştırması anlamsızdı, çünkü Evran ve Yurdagül arasında, oldukça güçlü olduğuna inandığım bir bağ vardı.

Diğerinin önüne çaprazladığım ayağımı düzeltirken dengemi kaybetmiş ve düşmemek için mutfak kapısının pervazına tutunmuştum. Çıkan gürültü yüzünden Betül ve Evran'ın sesleri kesilmişti.

Konuşmanın devamını duyamadığıma üzülsem de, durumu toparlamak adına bir elimle başımı tutup, diğer elimle duvardan destek alarak yavaşça mutfağa girdim.

"Damla? İyi misin?" diye soran Evran'ı başımla onayladığda gergin bakışları dikkatimi çekmişti. Normalde olsa farketmezdim, fakat onları duyup duymadığımı merak ettiğini varsayıyordum.

"İyiyim, su alacaktım da başım döndü biraz."

Küçük yalanımı yemiş olmaları için dua ederek rafta duran bardaklardan birini alıp sürahideki sudan koydum. Evran'ın kaş göz yaparak Betül'ü gönderdiğini ise göz ucuyla görmüştüm.

Suyu elime alıp belimi tezgaha yaslayarak Evran'a döndüm. Kıskanılacak kadar pürüzsüz yüzünde şişlikler vardı. Patlamış kaşına üç tane steristrip* yapıştırmıştı, elmacık kemikleri kırmızıdan mora dönmeye başlamıştı. Gözlerim yüzünü tararken dudaklarına takıldığında, daha önce farketmediğim şekilde alt dudağının morarıp şiştiğini gördüm.

"Nereme bakıyorsun sen benim? Tövbe tövbe, sapık," dedi sesini inceltip yüzünü buruşturarak. Başımı öne eğip güldüm ve tekrar yüzüne baktım.

"Yüzüne bakmaya çalışıyorum Evran'cığım, ama görebildiğim tek şey dudak. Ayrı bir devlet kurup yüzünün dörtte birini fethetmişler maşallah."

O da benimle beraber güldüğünde, kendi halimin ne olduğunu düşündüm. Bununla birlikte kafamda duyduğum konuşmalar, "Begüm" ismi, arkadaşlarımın çaresizliği, bu iki haftanın yaşayacağım son iki hafta olabileceği de vardı.

Akşam LisesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin