Multimedia: Aydilge-Sorma
-3. Kişi Anlatımı-
Duyduklarını kendine yediremese de, sakin kalmaya çalışıyordu. Titreyen elindeki düşmek üzere olan telefonu kulağından indirip kapattı. Telefonun çalmasını beklerken oturduğu yerden kalkıp masanın yanında kısa voltalar atsa da, duyduğu operatör sesi, onu yerine çivilemeye yetmişti.
Gözlerini kafenin krem-kahve köpüğü rengi mermerlerinden ayırıp, yerlerinde, hala başları öne eğik arkadaşlarından geçirdikten sonra babasının, en az kendisininkiler kadar boş bakan gözlerine sabitledi. Fadime'nin ağladığını duyabiliyordu.
"Biliyor muydun?" diye sordu cevabı bilmesine rağmen.
Nedim Bey, kafasındaki onlarca düşünceyi bir kenara atmış, sadece kızın çektiği acıyı tahmin etmeye çalışıyordu. Hayatı boyunca bir çok konuda başarılı olsada, empati yeteneği yoktu. Empatinin yetenek mi, bilinçli yapılabilecek bir eylem mi olduğu sorusuna bile cevap veremiyordu. Bu yüzden acımasız biri olduğunu söylerlerdi.
"Evet"
İçinden geçenleri tam olarak yansıtmasa da, alaycı bir "Hah!" sesinin dökülmesine engel olmamıştı dudaklarından. Ardından çantasını ve masanın üzerindeki zarfı parçalarcasına aldıktan sonra, kendini işlerine, okullarına yetişmeye çalışan insanların kalabalıklaştırdığı sokağa atmıştı. Gözlerinden usulca süzülen yaşlar ve titreyen bedeni, kimsenin dikkatini çekmiyordu.
Damla büyük ve hızlı adımlarla kafeden çıktıktan sonra iki arkadaş ayağa fırladılar. Onlardan sonra Nedim Bey'in kalktığını gören Emre, önüne geçip onu durdurdu.
"Siz birkaç günlüğüne Damla'ya okuldan ve işten izin alın, biz eve getiririz onu"
Cevbını beklemeden adımlarını Fadime'ye yetiştirdi ve sokaktan karşıya geçtiler. Uzun koşu alanlarının, parkların ardında kumsal ve deniz ışıldıyordu. Havalar ısınmış, insanlar kendilerini soğuk sulara bırakmaya başlamıştı fakat saat henüz erkendi.
Denize aşık biriydi Damla, yüzmeyi çok iyi bilmiyodu ama, o tuzlu suyun bedenine dokunuşları bile iyi hissetmesini için yeterliydi. Hava uygun değilse eğer, kumlarda oturup dertlerini denize anlatırdı sessizce. Bunu bildiklerinden, önce uzayıp giden kumsala bakıyorlardı onu bulmak için.
İki yöne ayrılıp yürümeye başladıklarında Emre, kafasının derinliklerinde kızın, dizlerini karnına çekip kollarını sımsıkı sarmış, kendi mavilerini önündeki uçsuz bucaksız maviliklere dikmiş, sessiz sessiz içini çekerken görüntüsünü gördü.
Çenesi titredi bir an, gözleri dolar gibi oldu. Damla'nın görüntüleri gitmiş, yerine üç yıl önceki kendi görüntüleri gelmişti. İnkar ediyordu, istemiyordu, bekliyordu. Annesini terk etmek isterken, Emre'yi de bırakıp giden babasını bekliyordu.
Dolu gözlerini kırpıştırıp kendine geldikten sonra yürümeye devam etti. Damla'yı bulmalıydı, ona yalnız olmadığını göstermeliydi. Çünkü kızın ihtiyaç duyduğu tek şeyin bu olduğunu biiyordu.
###################
Ellerini karışmış kumral saçlarına daldırdı, tekrardan kulaklığını takıp, yasal olmayan yollarla, zor da olsa yüklediği uygulamayı açtı ve dinlemeye başladı. Kulaklıklar sesini iletirken, arkasından izliyordu onu.
Yer yer kırılmış iskelenin sağlam olan en ucunda, ayaklarını aşağı sallandırmış, omuzları düşmüş ve başı öne eğilmiş bir şeklide oturuyordu. Ellerini kucağında birleştirmiş olsa gerek, arkadan gözükmüyordu fakat bedeninin nasıl titrediği, baktığı her saniye beynine kazınıyordu adamın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Lisesi
ChickLitOkuldan atılan birkaç zibidinin, serserinin gittiği bir yer sanırdı akşam liselerini, soluksuz bir hayatın onu beklediğinden habersiz..