-1-

681 40 12
                                    

"Çorlu’da olmadığı ve seni yalnız başına bi’yere gönderemeyeceğimiz için, Samsun’da, babamın yanında bir Akşam Lisesi’ne göndereceğiz”

“NE?!”    

Sorun buradan ayrılmak değildi, aksine bu şehirden uzaklaşmak benim hayalimdi. Sorun, Samsun’da ve babamın yanında olmaktı. Çocukluğumun pek de iç açıcı olmayan bir kısmı orada geçmişti. Kötü anılarımın olması dışına, kötü anılarımın başrolündeki insanlarla aynı evi paylaşacaktım. Yıllar önce, henüz sekiz yaşındayken kovulduğum ve o zamandan beri girmediğim eve bu şekilde gitmek, gururumu kıracaktı.

Üstelik on yaşındayken, babam bize evlendiğini söylemek için Çorlu’ya geldiğinde, ufacık boyumla ona kafa tutmuştum ve bir tokatla susturulmuştum. O tokattan sonra “Bana seni sorduklarında öldü diyeceğim” diye bağırmıştım, o ise buna pişman olmak yerine “Sizin gibi çocuklarım yok benim” demişti. Kaç yaşında olursa olsun, bir kız evladın babasından bu cümleyi duyması, gözyaşı sebebiydi.

“Damla biz babamla konuştuk, iki senen kaldı zaten. Sonrasında, üniversite seçiminde özgürsün”

Titrek sesiyle konuşan ablama kaşlarımı çattım.

“Baba? Kimle konuştunuz anlamadım. Benim babam öldü”

Cümlemi bitirdiğimde ablamın sol gözünden bir damla yaş süzüldü. Yüzümdeki sert ifade, çatık kaşlarım ve nefret dolu kalbim, o yaşla birlikte yok olmuştu.

Abim ve annem de dahil olmak üzere, dünya bir tarafa, ablam bir tarafaydı benim için. Benimle ilgili olsun-olmasın, ablam ağladığında ben de ağlardım. Herkesin acı çekmesine katlanırdım da, ablamın en ufak bir derdi olsa, benim içim parçlanırdı. O da bunu bildiği için gözünü silip gülümsedi.

“Altı yıldır vazgeçmedin şu cümleden, istikrarlı kızsın yeminle”

Hafif bir kahkaha attım ben de. Yine benim adıma karar verilmişti. Ben ise uyacaktım, uymak zorundaydım. Çünkü biliyordum ki, ne kadar direnirsem direneyim, yararı olmayacaktı.

“Ne zaman gidiyorum?” dedim derin bir iç çekişle. Bana bir an bakıp başını eğdi abim.

“Yarın, akşam beş’te otobüsün”

Başımı tamam anlamında salladım.

“Kıyafetlerimi toplayayım o zaman ben, yardım edin” dediğimde ablam benimle birlikte ayaklandı.

Uzun koridoru boğazımdaki yumruyla geçtikten sonra odama girdiğimizde kapıyı kapattı. Kısa bir an birbirimize baktıktan sonra aynı anda sıkıca sarıldık. Ne kadardır tuttuğumu bilmediğim gözyaşlarımı serbest bıraktım. Kollarımı daha sıkı doladım, kokusunu içime çektim derin nefeslerle. Ben muhatçtım ablama, kokusuna, sesine, herşeyine. Ne yapacaktım orada  iki yıl onsuz?

Dakikalardır birbirimize sarılmış ağlıyorduk. Daha fazla böyle devam edersem kriz geçireceğimi düşündüğüm için, kollarımı ondan uzaklaştıdım. Yüzüne baktım; benimkilerden daha koyu sarı röfleli saçları dağılmış, yüzü kızarmış, gözleri şişmişti. Çok tatlı duruyordu.

“Çok çirkin oluyosun ağlayınca abla, ağlama demiyo muyum ben sana?”

Üzerindeki bluzun kollarına gözlerini silip güldü.

“Bana diyene bak, kendine aynada baktın mı sen hiç? Eyelinerın akmış, panda gibisin”

Gözlerimi kocaman açıp gardırobumun aynasına baktığımda kısa bir çığlık atıp banyoya doğru koştum, arkamda kahkaha atıyordu. Güldü ya, hiçbirşey umurumda değildi o an.

Yüzümü yıkayıp geri döndüm. Ablam dolabımın üstünden bavulumu çıkarmış, sevdiğim kıyafetlerimi yerleştirmeye başlamıştı. Yanına gidip ona yardım ettim. Neredeyse tüm kıyafetlerimi yerleştirdikten sonra, ablamla ortak kullandığımız makyaj malzemelerini paylaştık. Hemen hemen hepsini, “Ben çalışıyorum, yenilerini alırım, sen öğrencisin” diyerek bana vermişti. Herşeyi aldığımı düşündüğümde ayakkabı valizimi de kapattım.

Gözüme bomboş görünen odanın ortasına valizleri bıraktıktan sonra yatak odasına girdim. Abimle benim ayrı odalarımız vardı, annem ve ablam yatak odasında kalıyorlardı. Son gecem için, ablamla yatak odasında ben kalacaktım. Ona sarıldığımda, ne huzurlu ne de huzursuz bir uyku uyumuştum.

#######################

“Ay yeter! Askere Şırnak’a gidiyomuşum gibi ağlayıp durmayın! Mermilerin ortasında kalmayacağım orda, alt tarafı lise okuyacağım. Hem tatillerde geleceğim! BununSkype’ı var, WhatsApp’i var, görüntülü araması var, Facebook’u, Instagram’ı var. Daha sayayım mı?”

Ablam bana bir kere daha sarıldığında saçlarını okşadım. Ne zaman üzgün olsa böyle yapardım çünkü. Görüşümü bulandıran yaşları yukarı bakarak yerine ittim.

Muavinin bize seslenişiyle ondan ayrılıp,abime ve anneme de sarıldım. Otobüse binmeden önce arkamı dönüp işaret parmağımı onlara salladım.

“Beni unutursanız ben de sizi unuturum. Hoş, unutulacak kız değilim ama..” son cümlemi saçlarımı savurarak söylediğimde hepsi kahkaha attılar. Normalde bu egoma gözlerini deviren abim bile gülmüştü.

Otobüse girip cam kenarındaki koltuğuma oturdum. Kulaklığımı takıp kocaman bir gülümsemeyle, aşağıdan bana bakan aileme el salladım. Görüş alanımdan çıkana kadar onlara gülümsedikten sonra, Cem Adrian’ın Masalın Son Şarkısı adlı şarkısını açıp sessiz sessiz yaşlarımı akıtmaya başladım. Önümde 12 saatlik bir otobüs yolculuğu, ardından neler olacağını kestiremediğim bir hayat vardı. Başımı geriye yasladım ve düşüncelerden ziyade, Adrian’ın mükmmel sesine odaklandım.

################## #####

“Kızım, kızım uyan. Samsun’a geldik kızım uyan”

Ağırlaşmış göz kapaklarımı kımıldatıp gözlerimi açtım. Camdan dışarı baktığımda, Atakum Otogarı'nın soluk gri rengi karşımdaydı. Hızlıca toparlanmaya çalışırken, boynumun ve belimin ağrıdığını farkediyordum.

Aşağı inip valizlerimi bagajdan aldım ve beklemeye başladım. Cebimdeki sigara pakedinden, Samsun’un keskin ayazı yüzünden titreyen ellerimle bir sigara çıkarıp yaktım. Henüz birkaç nefes çekmiştim ki, babam olduğunu düşündüğüm adamı, bana doğru yaklaşırken gördüm.

“Hoşgeldin kızım” dedi.

Kollarını açmış sarılacaktı ki, bir adım geri gidip onu engelledim.

“Bana kızım demeni istemiyorum baba. Adımla seslenebirsin, eğer hatırlıyorsan tabii”

Akşam LisesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin