Fon müziği~( Bergen )Seni kalbimden kovdum Çello
(SEHRA'NIN DİLİNDEN)
SEHRA'NIN BAYILMASINDAN SAATLER SONRA...
Gözlerimi açmak istiyordum lakin ölmemekten çok korkuyordum.Ölmeyip ruhumu liğme liğme eden acıya tekrardan katlanmam gerektiği hissi beni mahvediyordu.Gözlerime vuran ışığın gözkapaklarımı rahatsız etmesi üzerine gerçekle yüzleşmek için gözlerimi açmıştım.
Dikkatimi ilk çeken görüntü karnımdaki dikişler ve kolumda bağlı olan sayısız kabloydu, hafiflemiş hissediyordum ve bir boşluk hissi tüm bedenimin âdeta en ince ayrıntısına kadar dağılmıştı...
Tanımadığım lakin bir o kadar yakınmış hissi veren bir ses beni kendime getirmişti.
"Nasıl hissediyorsunuz,dikişleriniz acıyor mu?"Başımı gelen yabancı sese doğru çevirdiğimde karşımda yedi ay önce kırık parmaklarımı tedavi eden doktor dikiliyordu.
"Siz..."demiştim aylar önceki o acı verici anları tekrar hatırlayarak.
"Kocanız sizin için çok endişelendi hatta Çin askerleri şu an kapınızda nöbet tutuyor."derken kolumdaki kablolardan birini çıkarıp o bölgeyi temizleyip sargı beziyle sarıp bantlamıştı.
Yorgun bir sesle"Bana...karnımdaki bebeğe ne oldu?"her ne kadar kabullenemesem de karnımdaki bebek benim çocuğumdu ve onun annesi bendim.
Doktor biraz yüzü gerilerek"Erken doğuma alındınız lakin..."dediğinde gözlerim dolarak"Bebek öldü mü?"demiştim soğuk kanlılığımı korumaya çalışırken.
"Hayır yaşıyor fakat önümüzdeki birkaç gün her şeyi belirleyecek."dediğinde boğazım düğümlenmişti sanki.
"Anladım..."demiştim kafamı yastığa tekrar koyarak.
"Eğer isterseniz kocanız sizi görmek istiyor,saatlerdir harap oldu."derken benim cevabımı sanki biliyormuş gibi bir tavrı vardı.
"Yalnız kalmak istiyorum ve..."demiştim buruk bir sesle.
"Ve o gün neden beni kurtarmadınız!?"dediğimde kapkara gözlerini pencereden içeri giren Ay'ın ışığına odaklayarak suçunu biliyormuş gibi"Bu sorunun cevabını henüz ben de bilmiyorum..."deyip odadan çıkmıştı.
Cevabı bilinmeyen o kadar çok soru vardı ki belki de insanoğlu korktuğu soruların cevabını veremediğinden,dili lâl olup sözler boğazında düğümlendiğinden bilmediğini söylüyordu cevabını bilse bile...
Dışarının soğukluğu camda buğu bırakırken başucumdaki radyodan çalan şarkıyı duyunca gözlerimi kapatmıştım.Şarkının sözleri beynimde çalkalanıyordu:
"Sustu bu gece karardı yine ay
Kaldı geriye cevapsız sorular
Uyandığımda onu ilk kim görecek
Bıraktığım düşü kim büyütecekHer sabah kaybolup giden
Bir rüya gibi oldun artık
Geceleri beni bekleyen
Gündüzlerimi zehir eden"Şarkı bittikten sonra radyo sunucusu"Evet sevgili dinleyiciler henüz dinlediğiniz şarkı 2009 yılında Türkiye'den 'Manga' adlı grubun çıkardığı 'Cevapsız Sorular' isimli şarkısıydı.Şimdi ise günlük haberi aktarmak için mikrofonu arkadaşıma bırakıyorum..."derken farklı insanların sesini duymayı ne kadar özlediğimi farketmiştim.
Farklı sesler,farklı hisler,farklı olaylar...
Gece gerçekten susmuştu aslında gündüz de konuşmuyordu,Ay kararmış ışığını aya veren Güneş zaten Aydan önce ışığını söndürüp sonsuzluğa batmıştı.
İstikbal göklerdeydi lakin gökler ışığını söndürünce istikbali nasıl canlandırabilecektik?
"Ey sessiz çığlıklarla inleyen dünya
Ey gördüğü halde kör olan insanoğlu
Ey bu sesleri duyup dili Lâl olan mahlukât
Uyudu mu yoksa intihar mı etti vicdanın?"Şiir defterime yazdığım dörtlük aklıma gelip dilime dökülüvermişti.İnsanoğlu denen varlık ne kadar merhametliyse bir o kadar da acımasızdı.Umut etmeye devam etmeli miydim nefes aldıkça hep bir umut var mıydı gerçekten...
BEŞ SAAT SONRA...
Gözlerim karşımda asılı olan tablonum engin deryasına dalmışken kapıdan gelen sesler üzerine kapının açılması bir olmuştu.
Jonathan "Sehra!"derken nefes nefese karşımda dikiliyordu.Umursamazlıkla gözlerimi Jonathan'dan çevirmiştim.
Askerlere"Tamam siz nöbet tutmaya devam edin!"deyip yanıma oturmuştu.Sargılı elimi avcunun içine alıp okşamaya başladığında kalın bir sesle"Niye izin vermedin?!"dediğimde ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleri dikkatimi çekmişti.
"Neye izin vermedim?"deyince gözlerim daha fazla dayanamayıp sıcak gözyaşlarıyla doluvermişti.
"Ölmeme bile izin vermiyorsum, bıraksaydın da ölseysim hem senden hem bu zalim dünyadan kurtulmuş olurdum...Neden? !"demiştim isyankâr bir sesle Jonathan'a gözlerimi dikmişken.
Yapma der gibi gözlerime bakıyordu"Sehra..."dedikten hemen sonra"Bebeğimiz de yaşayacak,şu an kuvöze koydular normal yaşama adepte olana kadar kuvözde kalacak.Sen...sende daha iyi olacaksın."derken her kelimesi kalbime bıçak gibi saplanıyordu.
Geçmişte bu adama karşı hissedip adını koyamadığım o hislerden nefret ediyordum,ben nasıl böyle bir adama karşı öyle saf duygular beslemiştim?
"Mutlu musun?"demiştim sakin bir sesle .
"Sen yanımdayken...evet mutluyum!"demişti gözlerini gözlerime dikerek.
"Tekrar o hapishaneye geri mi götüreceksin beni?"demiştim titrek bir sesle.
Gözlerini gözlerimden kaçırıp"Bizim için en güvenli yer orası."deyip bir cümle daha söylememe mahâl vermemişti.
Jonathan odadayken içeriye doktor girmişti."Rahatsız ettiysem kusura bakmayın."deyip tam çıkacakken elimi Jonathan'ın elleri arasından geri çekip"Yok ne rahatsızlığı gelin lütfen!"deyip gülümsemiştim.
Jonathan'ın yüzünden söylediğime bozulduğu anlaşılıyordu,hiç bozuntuya vermeden dik dik yüzüne bakmaya devam etmiştim.
Doktor öksürdükten sonra "Bay Dainty,dışarıda bekleyebilir misiniz?"dediğinde Jonathan ayağa kalkıp "Neden?"diye sorunca doktor"Sehra hanımla konuşmam gereken hasta ve doktoru ilgilendiren mühim bir konu var!"deyip sahte bir gülümseme takınmış gibiydi yüzüne.
Jonathan "Peki öyleyse ben dışarıda bekliyorum sizi!"deyip çıkmıştı.
Doktor elindeki dosya kağıdına bir şeyler yazarken yanımdaki sandalyeye oturmuştu.Kağıda yazmayı bitirdikten sonra yırtıp katladıktan sonra elime tutuşturarak"Bu benim ev adresim ve bana ulaşabileceğimiz iletişim bilgileri...aylar önce size yardım etmememin sebebini şimdi anlıyorum...üzgünüm!"dediğinde şaşkınlıkla heyecandan kağıdı tutarken "Yani bana yardım edecek misiniz?"diyordum kimse duymasın diye kısık ve bir o kadar heyecanlı bir sesimle.
Doktor içimi ısıtan sıcak bir gülümsemeyle gülümsedikten sonra"Umudunuzu asla yitirmeyin nitekim insanı yaşama bağlayan sebep bir umudunun olmasıdır."dedikten sonra beyaz önlüğünün yakasını düzeltip gözlüğünü tekrar gözüne taktıktan sonra kapıyı çekip çıkmıştı.
Elime tutuşturulan kağıt elimi terletirken heyecandan titreyen elimle kağıdı açmıştım.
'Doktor İbrahim' demek adı İbrahimdi.İstemsizce kağıda damlayan gözyaşlarıma hakim olamıyordum lakin bu sefer hüzünden değil huzurdan dökülüyordu sıcak gözyaşlarımın.
Umut...artık hayal edebiliyorum.
-43.BÖLÜM SONU-
🕊️ Bir sonraki bölüme kadar Allah'a emanet olun.
🍀Oy verip yorum yapmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜRKİSTAN
Literatura FaktuKadınların hiçbirinin üzerinde kıyafet yoktu,hepsi çıplaktı.Bazılarının vücutlarında kanlar akıyordu hâlâ.Gözyaşları yüzlerindeki kanları ıslatırken kurumuştu. Gözüme hemen sağ tarafımdaki yanan ateş çarpmıştı.Etrafa iğrenç bir koku yayılıyordu.Mide...