13

656 88 55
                                    

     Chan, güne koku bezinde hissettiği sızıyla uyandı. Changbin'le ilgili bir sorun olduğunu anlamaması için aptal olması gerekiyordu. Yattığı yerden hızla doğrulduğunda gözlerindeki karartıyla tökezlemişti. Eliyle alnını ovuşturduktan sonra tutunarak kalktı. Bunun da Changbin yüzünden değil de, açlıktan olduğunu umuyordu.

     Jisung, yanında ağzı aralık, salyaları akar bir şekilde rüyalarına devam ediyordu. Üstündeki örtüyü biraz daha kaldırıp çocuğun çıplak omuzlarını örttü ve dışarı çıktı. Jeongin çoktan uyumuş olmalıydı çünkü Felix ayaktaydı. Bir taşın üzerine oturmuş elindeki çubukla yere bir şeyler çiziyor ve yazıyordu.

     Chan, boynundaki acıyı göz andı ederek önce düşünceli görünen çocuğun iyi olduğundan emin olmak istedi. Yanına gidip de omzunu sıktığında Felix sanki Chan'ı ilk defa fark ediyormuş gibi yerinde sıçramıştı. Endişeyle kaşlarının çatılmasına engel olamadı baş alfa. Yanında çömelerek gözlerini çocuğunkilerle buluşturdu.

     "Bir sorun mu var Lixie?"

     Felix, bakışlarını kaçırarak başını hızlı hızlı sağa sola salladı. Chan'ın gözleri şüpheyle kısıldı ancak sorunun ne olduğunu öğrenemeyeceğini biliyordu, söylese söylerdi zaten Felix. Arkasında duyduğu tedirgin adım sesleriyle döndü ve gözleri evinden ayrılan Minho'nunkilerle buluştu bu sefer. Dudaklarını ısırmış, telaşlı gözleriyle Felix'e benzer bir halde etrafına bakınıyordu.

     Minho, koşar bir şekilde iki alfanın yanına geldi. Nefes nefese kalacak kadar uzun süre koşmamıştı ancak yine de endişeden göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Chan, sessiz kalarak önce omeganın konuşmasını bekledi.

     "Chan... Changbin gitmiş."

     Changbin şimdiye kadar hep Minho'dan sonra uyanmıştı. O yüzden çocuğun yanında olmaması ve etrafın sessizliği oğlanın gittiğinden emin olmasını sağlamıştı. Chan, omeganın dudaklarından dökülenlerle içini kapkara bulutların kapladığını ve göğsünün sanki çelikten bir yumrukla sıkıldığını hissetmişti.

     İçinden bir ses iyi oldu diye tekrarlarken kurdu ciğerini yakıp kavuruyor, eşini bulması, koruması, güvende olduğundan emin olması için kükreyip duruyordu. Chan, boğazından bir hırıltının kaçtığını ancak Minho korkuyla irkildiğinde fark edebilmişti. Gözlerinin de o korkunç koyu kırmızıya büründüğünden şüphesi yoktu. Felix'in alfasının endişeyle saldığı mide bulandırıcı kokuyu alabiliyordu.

     Pençelerini çıkararak çocuğu ensesinden kavradı ve ayağa kaldırdı. Yüzünü Felix'inkine yaklaştırıp alfasının tüyler ürpertici sesiyle çocuğun suratına kükredi. Felix, korkuyla gözlerini kapatmıştı ancak kaçabileceği bir yeri yoktu. Chan, Felix'in bir şeyler bildiğinden emindi. Çocuğu doğduğundan beri tanıyordu, bu suçluluk dolu bakışlara daha önce de şahit olmuştu, yüzlerce defa.

     "Gözlerimin içine bak, nereye gitti?"

     Rütbesi daha küçük olan alfanın gözlerini defalarca kaçırması üzerine bağırarak söyledi. Felix, zor da olsa bakışlarını kenetleyebilmişti. Konuştuğunda sesi yalnızca bir fısıltıdan ibaretti ve tir tir titriyordu. Ensesindeki tırnakların giderek daha derine battığını hissedebiliyordu ve sızı, vücudunun felç geçirmiş gibi kilitlenmesine neden oluyordu.

     "Çoktan gitti alfa. Benden başka bir şey öğrenemezsin."

Chan, çocuğu tuttuğu ensesinden fırlatıp yere attı. Felix, yerdeki çakıl taşlarının avuçlarına saplandığını hissedebiliyordu. Minho'nun küçüğünü rahatlatmak üzere yanında diz çökmek istediğini ancak korkusundan yerinden kıpırdayamadığını biliyordu Chan.

How Not to Get a Pack; by Seo Changbin/ChanChangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin