Sırtından itekleyerek soğuk hücreye fırlattılar Changbin'i. Sert zemine çarpan dizleri ve avuç içleri soyulmuştu. Başını kaldırdığında babasının üzgün gözleriyle buluştu gözleri. Adamı ayak ve kol bileklerinden zincirlemişlerdi, bir yere gidemeyeceğinden emin olmak için. Duvarın dibinde oturuyordu ancak Changbin'i görünce ayaklanmaya yeltendi. Changbin, izin vermedi. Emekleyerek adama ilerledi, kollarının arasına attı bedenini.
Günlerdir üşüyormuş gibi hissediyordu ancak babası hep sıcak olmuştu. Oğlunu ısıtmak için kucağına çekti ve sımsıkı sarmaladı minik bedenini. İki yıl sonra ilk defa oğlunu görüyordu ve ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Tekrar yakalanmış olması üzüyordu onu ancak iyi olduğunu öğrenmek de içine serin sular serpmişti. Çocuğun üzerinden gelen yabancı kokuyu aldığında ensesinden tutarak uzaklaştırdı oğlunun yüzünü ve boynundaki ısırık izini buldu. Kükremesene engel olamadı.
"Kim yaptı bunu? Yemin ederim hepsini öldüreceğim."
Changbin, tekrar babasına sarıldı. Oğlanın soğukluğunu hissetmek tekrar sakinleşmesini ve onu ısıtması gerektiğini fark etmesini sağlamıştı. Saçlarını okşadı ve bir öpücük kondurdu. Ne zaman kızgınlığa girdiğini bile bilmiyordu oğlunun, hem de bunun asla gerçekleşmeyeceğinden emin olmuşken. Elinden hiçbir şey gelmiyordu, oğluna bunlar yapılıyordu ve Mingyu engel olamıyordu. Dudakları titrerken hıçkırıkların dudaklarından dökülmemesi için tuttu kendisini. Changbin'in karşısında güçlü görünmek, onun da umutsuzluğa kapılmasını elinden geldiğince engellemek zorundaydı.
"Öyle bir şey değildi baba, söz veriyorum. Onlar da değildi."
Kendini oğluna inandırmaya çalıştı ancak onun da kendisinin yaptığı gibi içini rahatlatmak için yalan söyleyip söylemediğini bilemiyordu. Ellerini kollarında aşağı yukarı hareket ettirip onu ısıtmaya çalışmaya devam etti. Formunu değiştirebilse bunu yapması daha kolay olurdu ancak sürü buna asla izin vermezdi.
Changbin, her şeye rağmen sağlıklı görünüyordu. Hiç olmadığı kadar et vardı kemiklerinde ve teni parlıyordu. Yine de onların elinde bu durumun uzun sürmeyeceğini biliyordu Mingyu. Yüzündeki pençe izinde gezdirdi parmağını. Annesininkine benziyordu ancak çoktan iyileşmişti, Wonwoo'nunkinin aksine. Çünkü onunki alfası tarafından yapılmıştı ve alfası sonrasında iyileştirmek için yanında olmamıştı.
"Anneni gördün mü?"
Başını sağa sola sallayan çocuğu kucağından indirdi ve yanına oturttu, kolunu omzuna atıp oğlanın başını göğsüne koymasını sağladı. Mingyu, eşini son gördüğünden beri aylar geçmişti ama onu hala hissedebiliyordu. Ancak eşine dair hissettiği her şey giderek körleşiyordu. Yaşının ilerlemesinin de etkisiyle daha duygulu bir insana olduğunu düşünüyordu Mingyu, yoksa sürekli dolan gözlerinin başka bir açıklaması olamazdı.
"Nasıl oldu bu bakalım?"
"Bir alfayla karşılaştım, o zaman kötü durumdaydım, beni sürüsüne götürdü -sürüleri küçüktü-. Sonra orada beni sakladılar ama baş alfaları buldu, birden kızgınlığa girdim. Jisung gerçek eş olduğumuz için böyle olduğunu söylüyor. Kızgınlığa girince kendini tutamadı, ben de öyle. Ama her şey içgüdüden ibaret. Ondan hoşlanmıyorum, o da benden nefret ediyor zaten. Sürülerine zarar gelmemesi için kaçmam gerekti, o yüzden de yakalandım."
Changbin hikayesini anlatırken Mingyu'nun yüzü ifadeden ifadeye girmişti. Ancak çoğunlukla ağırlığını koruyan ifade, gerilmiş çenesi ve sıkılmış dişleriyle eskiden olduğu gibi herkesi öldürebilirmiş gibi görüneniydi. Saçları arasına bir öpücük daha bırakıp 'Canım oğlum benim.' diye fısıldadı. Changbin, şimdiden o alfa geçmişinde kalmış gibi konuşuyordu ancak Mingyu bundan emin değildi.
Her ne kadar Changbin onun kendisinden nefret ettiğini iddia etse de Mingyu bunun doğru olduğunu düşünmüyordu. Alfanın Changbin'in peşinden geleceğine de emindi çünkü Mingyu hep bunu yapmış, omegasının peşinden ayrılmamıştı. Bir ilişkide iplerin elinde olanın alfa olduğu düşünülse de işin aslı her şeyi omeganın yönlendirdiğiydi, çoğu zaman farkında olmadan yapsa bile.
----------
Chan, omegasını on beşe yakın kurdun arasında bulmayı beklemiyordu. Çocuk kötü durumda görünüyordu. Yürürken tökezliyor, tir tir titriyordu. Yardıma ihtiyacı vardı ve Chan omeganın bu duruma düşmek için neden kendilerini terk ettiğine bir anlam veremiyordu. Bunların onun sürüsü olmadığı ortadaydı çünkü yol boyu ona çeşitli hakaretler etmiş, birde üstüne vurup durmuşlardı. Onlar her omegasına zarar verdiğinde Chan kendisini üzerlerine atlamak üzereyken bulmuştu ancak her defasında Jisung tarafından engellenmişti.
O zaman Jisung'ın haklı olduğunu düşünmüştü, o kadar alfayla başa çıkamazdı sonuçta ama şimdi planladığı şeyi yerine getirmediği için pişmandı. Omegasını büyük bir köye -köy demeye de bin şahit isterdi gerçi, daha çok bir kasaba gibiydi- getirmişlerdi ve Chan ona nasıl ulaşabileceğini bilmiyordu. Jisung'ın yüzünden de pişman olduğu anlaşılıyordu.
"Hyung bence gizlice girebiliriz, nerede olduğunu bulabilirsin, değil mi?"
Chan, Hyunjin ve Jisung'ı bu tehlikeye sokmaya değer miydi bilmiyordu. Üstelik yakalanırlarsa zorla sürülerinin kalanının nerede olduğunu öğrenmek de isteyebilirlerdi çünkü tekin insanlara benzemiyorlardı. Ama bu tekin insanlara benzemiyor oluşları Chan'ı omegasını kurtarmak konusunda daha da yüreklendiriyordu. Gizlice girmekten başka bir çareleri yoktu ancak üçü de sessiz olma konusunda hiçbir zaman iyi olmamışlardı, avlandıkları zamanlar hariç.
Kurt olarak girerlerse yakalanma ihtimalleri daha fazlaydı; çoğu sürü kurtlarını daha iyi tanırdı çünkü beraber avlanır, beraber savaşırlardı. Ama insan formundayken belki gözden kaçabilir, saklanabilirlerdi. Tabi kıyafetlere ihtiyaçları vardı, diğer türlü de çok fazla dikkat çekerlerdi. O an 'Keşke Minho'yu getirebilseydim.' diye düşündü Chan çünkü Minho her zaman bu gibi durumlarda bir çözüm yolu bulurdu. Ağaçların arasından yavaşça evlere yaklaştılar. Hyunjin camlardan birine, ellerini gözlerine güneşten korunmak için siper ederek baktı.
Boş olduğuna kanaat getirince pençelerini çıkardı ve cama sapladı, çıkan sesin duyulmadığından emin olduktan sonra kendisini içeri çekti, Chan ve Jisung da onu takip etti. Eğer ki evin sahibi gelir de camın halini görürse insanlar tetiğe geçebilirdi ancak o zamana kadar vakitleri vardı, Chan'ın da gereğinden fazla oyalanmaya niyeti yoktu. Hızla odaları kontrol edip sonra da üzerlerine giyecek bir şeyler buldular. Evin sahibi belli ki Jisung'tan da Chan'dan da uzundu ancak idare etmeleri gerekecekti. Jisung, pantolonun paçalarını botlarının içine sıkıştırırken Chan katlamayı tercih etti.
Evin kapısına yönelmek üzerelerken birden bire açılmasıyla üçü de dağılmış ve farklı yerlere saklanmışlardı. Jisung, kendisini odadaki yatağın altına kaydırırken Hyunjin ise dolabın içine saklanmıştı. Chan, kapının arkasına sıkıştı, muhtemelen ilk yakalanan kendisi olacaktı. Eve giren ayak sesleri önce temposunu devam ettirdi ancak sonra duraksadı, cam kırıklarını görmüş olmalıydı. Tekrar hareket ettiğinde daha temkinli ve sessizdi ancak Chan hala duyabiliyordu. İçeri girenin bir omega olduğundan emindi Chan. Koku bir şekilde tanıdıktı ancak Chan kokuyu daha önce gördüğü bir yüze oturtamıyordu.
"Changbin-ah?"
Duyduğu isimle Chan'ın içi bir anlığına rahatlamış, alfası ise 'omegam, omegam' diye sayıklamaya başlamıştı. Kalın ses yalnızca bir fısıltıdan ibaretti. Duyduğu isimle Chan, kokuyu daha önce nereden aldığını hatırladı; Changbin'den. Oldukça hafif, hatta belli belirsizdi, neredeyse silinmiş bir koku, ancak omegasından bu kokuyu aldığına dair şüphesi yoktu.
Gözleri yatağın altındaki Jisung'la kesişti. Evde tek bir omega vardı, kolayca alt edebilirlerdi. Bayıltır, bağlar, ağzına bir şeyler tıkar ve bir odaya kilitlerlerdi. Ama evdeki yabancının omegasını nereden tanıdığını bilmeye ihtiyacı vardı Chan'ın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How Not to Get a Pack; by Seo Changbin/ChanChang
FanficNasıl bir sürü edinilmez; Seo Changbin tarafından a/b/o Smut içerir.