Artık dönüş günü giderek yaklaşmıştı. Bir ay neredeyse geçip gitmiş ve Wei aradığını bulamamıştı. Son beş günün başlangıcında Wei ve arkadaşları akşama kadar dolaşmış, arada da acıkmış ve yorulmuşlardı. Gün yerini yavaşça karanlığa bırakırken Lian, "Hadi bu gece dağıtalım." Teklifinde bulundu.
Etraflarına baktıklarında çok büyük olmayan ama içerisi epey yoğun bir lokantanın kapısından içeri girdiler. Kader ağını bu kez kapıya örüp başlangıç yapmıştı. Çıkış olmayacak dercesine sarılmıştı çevreye.
Epey neşeli bir grubun, hemen yanına masaları hazırlanmıştı. Geceye doğru ilerlerken kahkahalar içeri de hoş bir hava yaratıyordu.
Mekanın kapısı şiddetle çarptı ve içeri biri girdi. Wei döndü ama kimseyi göremedi. O sırada yan masada bir hareketlenme oldu. Herkes ayağa kalkmış ve hep bir ağızdan *Hoşgeldiniz müdürümüz* demişti. Wei gülümsedi. Çok içten, samimi bir gruptu. Bu çok belliydi.
Tam içkisini kaldırırken, kala kaldı. Karşı grup otururken, genç ve yakışıklı bir adam saygıyla oturmalarını bekledi ve yüzünü kaldırıp gülümseyerek yerine geçti ki, bu Wei'nin tam karşısıydı. Wei yutkunamıyordu, eli havada bekliyordu. Ama neyi hiç bilemedi.
Karşısında güneş doğmuş, gözleri kamaşmıştı ve far görmüş tavşan gibi dona kalmıştı yüzündeki gülümsemeyle.
Bu haksızlık, bu olamaz, bir adam bu kadar göz alamaz düşünceleriyle, gözlerini ayıramıyordu. Karşısındaki genç adam kafasını kaldırıp onun gözlerine baktığında, o da aynı Wei gibi duran zaman içinde sıkışmıştı.
O gözler birbirine kilitlenmiş, ne kadar zamandır bu şekilde kalmışlardı anlayamadılar. "Wei, hey Wei!"diye seslenen Lian sayesinde kendine gelmişti. Ama hiç uyanmak istemedi, rüyadan zorla koparılmıştı sanki. Herkes epey içkili olduğu için onlar dikkat çekmemişti.
Wei'nin gözleri arada ona kayıyor, o güldükçe, gülme diyordu içinden. *Gülme sakın, kalbim durabilir her an, gülme ne olur.* diye yalvarıyordu kendi kendine. Ama arkadaşları komik hikayeler içine çekerken Wei'yi, o da gülüyor o tatlı tavşan dişleri görülüyor, gözleri parıl parıl parlıyordu.
Bilmiyordu ki, karşısındaki genç adamın da içinden aynı düşünceler geçtiğini. Hele ki aradaki kaçamak bakışlar yüzünden Wei bal hareli gözlere dalarken, genç adam da koyu dipsiz kuyuya isteğiyle çekiliyordu sanki.
Wei bir anda kendini toparladı. Bir yaşına daha girmişti. Bu zamana kadar, kimse onu böyle harap etmemişti. Bir erkekten hoşlanabileceğini hayal bile etmemişti. Wei içkiden mi, gençten dolayı mı sarhoş oluyordu. Bunu çözemiyordu. Başı dönüyordu ama bilinci tamamen açık, uyarı veriyordu.
*Wei, eğer bilincini kaybedersen asla bir şansın olmayacak, bu gece kesinlikle tanış onunla.* dedi kendi kendine.
Belki de aradığı aşk buydu, bunun için çağırılmıştı buraya. Rüyasında bir kadın sesi duymuştu ama zaten genç bir ses değildi ki.
İçini daha büyük bir heyecan kapladı. Karşısındaki oturan gençle sanki gözlerle anlaşmışlardı. Bu gece onların olacaktı.
Gecenin bitmesine yakın Wei aniden "Kalkalım" dedi.
Planı arkadaşlarını bir an önce yollamak ve o genç adamı beklemekti. Aslında ikisi de epey sarhoş olmuş gibiydi. Ama ikisi de neredeyse ayıktı aynı zamanda.
Wei arkadaşlarını taksiye bindirip yollamıştı. Biraz ileride sokak lambası altındaki bir banka oturup beklemeye başlamıştı. Birden gözlerini açtı ve ne ara uyuduğunu kavrayamadı. İçinden 'siktir, siktir' diye küfürler ediyor, omuzundaki ağırlığı fark etmiyordu.
Hissettiği anda ise, kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. O genç, omuzunda uyuyordu. Ağlasa mı gülse mi? Bilemeyerek bocaladı. Genç adam sızıp kalmıştı. Wei telefonundan taksi çağırıp, onu zorla taksiye bindirdi ve adresini vererek eve doğru yol aldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard ~ Büyücü ~ Wangxian ~ YİZHAN~
FanficBir rüya ile başladı herşey. Ve bir büyücü Wei'yi aşkın kucağına attı. New York'tan Çin'e aşkını bulmaya gelen Wei, aşkını bulduğu gecenin sabahı kaybetti. Şimdi ortada, ne büyücü vardı, ne de aşkı. Üstelik Wei...