"Peki nerede, ne zaman karşılaşırız onunla?
Büyücü yine gülümsedi.
" Wei, çok acele etme. Senin aşkın, ruh eşin, dün buradaydı."
Wei *Tüh* dedi içinden *Bu da mı kader? * diye sitemlendi.
"Evet bu da kader Wei."
Wei'nin merakını gidermeye başladı büyücü.
"Ona, senden daha fazla açıklama yapmadım. O, seninle aynı rüyaları gördü. Senden bir gün sonra hem de. O da yanıtlarını aldı. Şimdi sadece karşılaşmanız kaldı. Ondan önce içeceğin iki tane iksir var hazır mısın?"
Wei evet anlamında başıyla onay verdi. Büyücü kadın önce kırmızı bir iksir verdi Wei'ye. O içtikten sonra ikinci iksire gelmişti sıra. Bunlar ne diye sormak aklına yeni gelmişti Wei'nin.
"Söyleyeceğim ne olduğunu merak etme? Zehirli değil. Aşkını mutlaka bulacaksın."
Saf Wei, diğerini de içti. Büyücü büyük bir gülümsemeyle konuşmaya başladı;
"İlki vücudun için, hamile kalıp bebek doğurabileceksin."
Wei'nin yüzündeki tüm renkler solmuştu.
"İkincisi de şimdilik bunları unutman için verilen bir iksir, aşkınla buluştuğun akşam yanlış yola saparsan bugünü hatırlayacaksın. Ayrıca unutma ruh eşin de bunları içti. O da senin gibi olacak. Tek fark, sen onu kaybedersen o asla bu günü hatırlamayacak. Ancak onu bulur da her şeyi anlatırsan hatırlayabilecek." dedi ve gözden kayboldu.
Wei çoktan unutmaya başlamıştı.
"Burada ne arıyorum?" kendi kendine sordu Wei.
Dışarı çıktığında arkadaşlarına söyleyecek bir şey bulamıyordu. Aslında onlar da çoktan her şeyi unutmuşlardı, hatta gözlerinin önünden kaybolan çadırı bile...
~Günümüz~
O gecenin sabahı Wei'nin baş ağrıları dinmişti. Tüm her şey açığa çıkmıştı. Bir an durdu ve eli istemsizce karnına gitti. Ne yani şimdi hamile miydi? *Yok artık, bu da kesin rüya veya koca bir aldatmaca.* diye düşündü Wei. Kendini yere atarak gülmeye başladı. İyi oyuna getirilmişti, neredeyse inanıyordu. Hamilelik düşüncesi aklına geldikçe kahkaha atıyordu.
Gülmesi durduğunda, asıl sorun aklına geldi. O genç adam nereye kaybolmuştu? Wei ona kötü mü davranmıştı? Kötü bir şey mi söylemişti? Kalbi inanılmaz ağrıyor ve biraz evvel gülen gözlerinden şimdi ise yaşlar süzülüyordu.
Beyni patlasa da neler olduğunu çözemiyordu. Uzun uzun geceyi düşündü. Her şey çok güzel ilerlemişti. Daha adını bile öğrenememişti ya da söylemiş olsa da aklında kalmayacak denli sarhoştu.
Geceyi düşününce, kalbi yine yerinden çıkacak gibi oldu. O ballı hareler yüreğine oklarını atıp gitmişti.
"Siktir.."
Bağırmaya başladı oda da. Hatırlamıştı lanet olası anıyı hatırlamıştı. Kendine ne yapsa yeriydi. Ya peki, kadın gerçekten büyücüyse...O da o zaman hamileydi ve tahminince oğullarını doğuracaktı. Yani onları böyle saçma bir nedenle mi kaybetmişti?
Bulmalıydı, Pekin'i alt üst etmesi gerekse de bulacaktı. Dedektif, polis kim varsa hepsini harekete geçirecekti de onlara ne diyecekti? Kardeşim kayıp mı? Adı ne bilmiyordu. Ya kuzeni dese.. Yine adı yok. Ne diyecekti? Bir gece bu adamla oldum bıraktı gitti beni mi demeliydi? O zaman herkes gülerdi işte.. Üstüne dalga bile geçerlerdi.
Başı yeniden ağrımaya başladığında kapı yumruklanıyor, zil çalıyor, adını duyuyordu. Chang, Rendi, Lian, Hua ve Shun bir ağızdan bağırıyorlardı;
"Wei neredesin, içeride misin? Kıracağız kapıyı!"
Koşarak kapıyı açtığında hepsinin gözündeki endişeyi gördü.
"Telefonun neden kapalı Wei? Benim ölmemi mi istiyorsun!" bağıran Chang'di.
"Farkında değilim, kapanmış olmalı."
Durgun gözleri ıslaktı. Herkes bir şeyler olduğunu anladı.
En baştan anlattı Wei o geceyi. Büyücüye gittiklerini hatırlamasını ve aşkının onu bir sözünden dolayı bırakıp gittiğini. Bildiği ne varsa döküldü.
Rendi sordu;
"Peki ne söyledin gece de sabah seni görmeden, belki de sabahı bile beklemeden çekti gitti?"
İşte asıl soru buydu. Wei, hayal meyal hatırladığı anıyı şimdi tüm çıplaklığıyla film şeridi gibi izliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard ~ Büyücü ~ Wangxian ~ YİZHAN~
FanficBir rüya ile başladı herşey. Ve bir büyücü Wei'yi aşkın kucağına attı. New York'tan Çin'e aşkını bulmaya gelen Wei, aşkını bulduğu gecenin sabahı kaybetti. Şimdi ortada, ne büyücü vardı, ne de aşkı. Üstelik Wei...