Helleborus

326 26 49
                                    




"Pansy, ben..."

Afallamış bir halde ayağa kalktım. Draco, baloya gitmek için Pansy'ye mi teklif etmişti? Onca zamandır, sersem gibi ondan teklif etmesini beklediğime inanamıyordum. Hermione erkekler konusunda haklıydı. Gerçekten de erkekler bazen çok aptalca davranabiliyordu ama bunu tahmin edememiş, bu defa gafil avlanmıştım.

Bu durumun beni neden bu kadar derinden üzdüğüne anlam veremeyerek, çabucak, masanın üzerinde duran eşyalarımı kaptım ve hızlı adımlarla Büyük Salon'dan çıktım. Kapıdan çıktığımda neredeyse burnumdan soluyordum. Draco arkamdan bana seslenmemişti bile. Öfkeden gözlerimin dolduğunu, yüzümün yandığını hissedebiliyordum. Hızlıca şatonun avlusuna çıkıp derin bir nefes aldım.

Hava beklediğimden daha soğuktu. Serin rüzgarlar, şatonun duvarlarını şiddetle dövüyordu. Bu sebeple dışarıda bir tek öğrenci bile görmek mümkün değildi. Serinliğin, yanan yüzümü ve öfkemi yatıştırmasını umut ederek birkaç dakika boyunca orada dikili kaldım. Daha önce Pansy'nin kafasını bedeninden ayırmayı bu kadar dilediğimi hatırlamıyordum. Draco'nun da artık ondan hoşlanmadığını düşünüyordum ancak ne kadar yanıldığımı yeni yeni fark etmiş olmanın verdiği acı bir tat vardı ağzımda. Son zamanlarda Draco oldukça düşünceli ve kibardı. Belki de bu yüzden baloya benimle gideceğini düşünmüştüm. Gerçi, bana birlikte gideceğimize dair söz de vermişti. Belki de seneler sonra sözünü hatırlamasını bekliyor olmak saçmalıktı ancak yine de kalbimin bu şekilde acımasına engel olamıyordum.

Yine de her şey olması gerektiği gibi oluyordu. Draco'nun baloya Pansy ile gideceğini zaten biliyordum. Kendimi çok kaptırmış, hatta belki de olması gerekenden daha önemli olduğumu sanmıştım. Draco ile iyi anlaşıyor olmam baloya götürmek istediği kişinin ben olduğum anlamına gelmiyordu. Bir şekilde ona hak verebiliyor olmakla birlikte, öfkemi de kontrol altına alabilme çabalarım sonuçsuz kalmıştı. Sanırım, biraz da hayal kırıklığı ile dolmuştum.

Soğukta öylece beklemenin bana bir fayda sağlamadığını, aksine beni sadece hasta edebileceğini düşünerek son bir kez daha derin nefes alıp yeniden içeriye girdim. Şimdi dersi ekebiliyor olmayı her şeyden çok isterdim ama İksir dersini kolum kopsa bile ekemeyeceğimi biliyordum. Adımlarım geri geri gidiyordu. Sınıfa girdiğimde ne diyeceğimi bilmiyordum, Draco ile konuşmak istediğimi de sanmıyordum. Pansy suratıma bakarak koca kahkahalar atarsa sakin kalıp kalamayacağımdan emin değildim. Pansy'nin Draco'yu, Draco olduğu için değil de Malfoy olduğu için sevdiğini düşünüyordum. Gerçekten Draco'yu tanımakla ilgilenmiyordu bile. Yine de Draco baloya götürmek için onu seçmişti, beni değil.

Zindanlara inip sınıftan içeriye girdim. Ben daha içeriye girer girmez Draco ile göz göze geldik. Sıraya yaslanmış tam da kapıya doğru bakıyordu. Yanında Crabbe ve Goyle vardı ama onları dinliyormuş gibi görünmüyordu. Göz göze geldiğimiz anda bir şeyler söylemek için dudaklarını araladığını fark ettim. Hızla başımı çevirip, sıralardan birine yerleştim. Yüzüm yine yanıyordu ve bu durumu kontrol edememek beni daha da öfkelendiriyordu.

"Juliet." Anında, yanı başımda beliren Draco'nun sesini duyduğumda başımı öne eğip ders kitabıyla ilgileniyormuş gibi davranmaya başladım.

Cevap vermediğimi fark ederek yanıma oturmak için hamle yaptı.

"Orası dolu," dedim çabucak. Hala yüzüne bakmamayı seçiyordum.

"Ne?" diye sordu sesinde bariz bir şaşkınlıkla. "Burası dolu mu?"

"Evet," dedim omuz silktikten sonra. "Dolu. Başka bir yere otur. Pansy'nin yanı boş görünüyor."

Alaylı ses tonuyla kahkaha attı. Bu sinirlerimi daha da tepeme çıkarmıştı.

"Juliet, gerçekten baloya Pansy ile-"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 30, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin