Hogwarts Hediyesi

556 53 43
                                    

İyi okumalar!

Uyandığımda havaya tatil sonlarına has, belirgin bir kasvet hakimdi. Yağmur pencereleri dövüyordu. Evin koridorunda benim gibi simsiyah giyinmiş Draco ile karşılaştığımda gülümsedim. Güzel bir kahvaltının ardından Hogwarts'a gitmek için eksprese binmeye hazırdık.

Treni yakalayana kadar Mr ve Mrs Malfoy'a defalarca kez teşekkür etmiştim. Sadece beni evlerinde misafir etmekle kalmayıp aynı zamanda tehlikeli bir durumdan paçayı sıyırmamı sağlamışlardı. Dokuz ve on numaralı peronları ayıran katı bölmenin üstüne dosdoğru yürürken gergin hissediyordum. Sonunda altın üçlü ile karşılaşma vakti gelmişti. Onlara bu defa nasıl bir yalan söyleyeceğimi bilmiyordum.

Kırmızı renkte, pırıl pırıl bir buharlı tren olan Hogwarts Ekspresi gelmişti bile. Çevreye saçtığı buhar bulutlarının içinde Hogwarts öğrencileri ve aileleri peronun üstünde birer hayalet gibi görünüyorlardı. İlk defa Draco ile birlikte trene bindiğimi fark ederek vagonlardan geçtim. Hem yeni hem de tanıdık yüzleri inceledim. Draco, bir grup Slytherin öğrencisinin yanına oturduğunda onu takip ettim.

"Ben babam ve annemle tekrar vedalaşayım," dedi Draco, kompartımandan ayrılmadan önce. Başımı sallayarak onu onayladım.

İçeride bizden başka geçen sene tanıştığım altıncı sınıf öğrencilerinden Aidan Miller, beşinci sınıftan Carmel Owen ve Pete Parrish vardı. Miller tam karşımda oturuyordu, gülümseyerek beni selamladı. Bir yaz ayrı geçirmemize rağmen oldukça büyümüş görünüyordu, kumral saçları uzamıştı ve ela gözleri keskinlikle parlıyordu. Geçen senenin aksine vücudu da biraz yapılıydı.

"Nasıl gidiyor?" diye sordu, elinde ufak bir büyü kitabı vardı. "Dördüncü senen için heyecanlı mısın?"

Seneye şimdiden heyecanlı başladığımı düşünerek kaşlarımı kaldırdım. "Hem de nasıl," diye söylendim.

Carmel Owen kıkırdayarak, "Bu sene bazı sürprizler olabileceğini duydum," dedi.

Miller başını salladı. "Evet, ben de babamdan birkaç şey duymuş olabilirim."

Neler olduğunu çok bildiğim için gülümsemekle yetindim. Draco yeniden trene gelmişti, kapının önünde Crabbe ve Goyle ile konuştuğunu görebiliyordum. Pistonlar gürültüyle ıslık çaldı ve tren hareket etmeye başladı. Draco, Crabbe ve Goyle'a bir şeyler söyledikten sonra yeniden kompartımana girdi. Yanımdaki yerini alırken oldukça uyuşuk hareket ediyordu.

Pencereye çarpan yağmur damlaları dışarısını görmeyi çok güçleştirmişti. Belki de kış, bu yıl erken geliyordu. Kapının önünden geçip giden ayak sesleri ve tanıdık ses tonlarını duyduğumda dikkat kesildim. Onlar kompartımanın önünden sohbet ederek geçip giderken sessizce bekledim.

"Arkadaşlarına selam vermeyecek misin?" dedi Draco kulağıma, alaylı bir tonla.

"Sanırım, şimdilik pas geçeceğim..."

"Bu yıl da takımda olacak mısın?" diye sordu Pete Parrish aniden. Gözleri Draco'yu işaret ediyordu.

Draco omuz silkti. "Bilmem ki," diye mırıldandı. "Belki olurum, geçen sene kötü bir sakatlık geçirmiştim, biliyorsun."

"Kolunda kalıcı bir sakatlık mı oluştu?" dedi Parrish, onu belki de ilk defa birisiyle sohbet ederken görüyordum ama Draco bu duruma oldukça alışık görünüyordu.

"Hayır," dedi, kolunu ileri geri hareket ettiriyordu. "Tamamen sağlam."

Tren kuzeye giderken yağmur şiddetini daha da artırdı. Gökyüzü o kadar karanlıktı, pencereler de o kadar buğuluydu ki gün ortasında fenerler yakıldı. Yemek arabası koridorda tıngırdayarak geldi. Herkes bir yığın abur cubur alıp birbiriyle paylaşmaya, şakalaşmaya başlamıştı. Quidditch sohbeti almış başını gitmişti.

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin