Quidditch Kampı

651 66 69
                                    

İyi okumalar!

Wiltshire'deki görkemli malikanenin, ölüm yiyenlerin karargahı olarak bilinen çizim odasındaki uzun, süslü masa akşam yemeği için hazırlanıyordu. Masanın üzerinde çeşitli yemekler, zenginlikle dolu bir şölen vardı. Malfoylar'ın akşam yemeğinin, Hogwarts'taki şölenlerden eksik kalır bir yanı yoktu. O yüzden Draco'nun yaz tatillerinde eksiklik hissedeceğini düşünmüyordum.

Duvarda kim olduklarını tahmin edemediğim sayısızca portre vardı, hepsinin karanlık bir atmosferi vardı. Tavandan sarkan devasa büyüklükteki iki avizenin değerleri paha biçilemez olmalıydı. Odanın penceresi yoktu ancak odayı aydınlatmak için bu iki avize yeterliydi. Köşedeki, yaldızlı aynaya sahip şömine hava çok sıcak olduğu için kullanılmıyordu ancak kullanıldığı zaman karşısında oturmaktan büyük bir keyif duyulacağı belliydi. Şöminenin hemen yanında ise büyük bir tablo asılıydı. Draco ve ailesi başını çevirip poz veriyorlardı. Her zamankinden daha iyi giyinmişlerdi ve malikanelerinin salonunda poz verdiklerini tahmin ediyordum.

Büyük masa sadece dört kişinin oturacağı şekilde hazırlanmıştı, ağır ve koyu renkli sandalyeler karşılıklıydı. Malikaneye geldiğimde bana verilen misafir odasına yerleşmeme ve dinlenmeme izin verilmişti. Ardından Draco beni yemek için odamdan almıştı. Henüz Narcissa ve Lucius Malfoy'u görmemiştim, onlarla yemekte görüşeceğim için gergindim. Draco benim için sandalyelerden birini çekerek oturmamı işaret ettiğinde ilerledim. Oturduktan sonra onun karşımdaki yerini almasını izlerken, ne kadar büyüdüğünü bir kez daha fark ettim. Bu malikanenin içerisinde oldukça şık ve tamamen buraya aitmiş gibi görünüyordu. Ben ise üzerimdeki zümrüt yeşili elbise ile bile uyum sağlayıp sağlayamadığımdan emin değildim.

Draco karşımda oturmuş hiçbir şey söylemeden bana bakarken, içeriye iki kişi daha girdi. Uzun boylu, ince bir kadın zarif adımlarla içeriye girdiğinde odadaki havanın değiştiğini hissettim. Soluk mavi gözleri ve sarı saçları bana Draco'yu anımsatıyordu. Üzerinde haki renginde ipek bir elbise vardı, örümcek şeklindeki küpeleri ışıldıyordu ve bakışları beklediğimden çok daha yumuşaktı, özellikle de Draco'ya bakarken. Onun sandalyesini çeken Lucius Malfoy ise daha soğuk bakışlı, soluk yüzlüydü. Sarı saçları omuzlarına dökülüyordu ve dikkatle tarandıkları belliydi. O da masadaki yerini aldığında yemeğe başlanması için eliyle nezaketen bir işaret verdi.

"Davetiniz için teşekkür ederim," dedim, gergin olduğum için ilk konuşan ben olmak istememiştim ancak saygısızlık etmek de istemiyordum.

Narcissa şaşırtıcı bir şekilde gülümseyerek, "Katıldığın için biz teşekkür ederiz," dedi. "Draco senden çok bahsediyordu..."

Karşımda lokmasını çiğnemekte güçlük yaşıyormuş gibi görünen Draco'nun yanaklarının hafifçe pembeleştiğini fark ettim. O da en az benim kadar gergin görünüyordu.

"Evet," dedi Lucius. "Uzun zamandır görüşememiştik. Davetimizi kabul etmen bizi çok sevindirdi."

Kibar davranışlarına bakılınca birer ölüm yiyen olduklarına inanmak güçtü. Yine de beni ailem konusunda aşağılamalarından korkuyordum. Narcissa uzanıp Draco'ya biftek uzattığında oldukça utanmış görünen Draco'nun aksine ben bunun epey tatlı bir davranış olduğunu düşünüyordum. Kendi hallerine bırakıldıklarında, en azından yemek yerken, normal bir aile gibi görünüyorlardı.

"Yarın sabah yola çıkacağız," dedi Lucius, yemeğini küçük parçalara ayırıyordu. "Bizim için süpürgeler ayırttım, Draco bana iyi uçabildiğini gördüğünü söylemişti, umarım senin için sorun olmaz Juliet?"

İçinde hangi meyvelerin olduğunu anlamakta güçlük çektiğim şerbetten bir yudum aldıktan sonra kadehi hafifçe masaya bıraktım.

"Hayır, sorun olmaz," dedim ve yeniden teşekkür ettim. Lucius başını salladıktan sonra Draco ile dünya kupası hakkında derin bir sohbete girmişti. Baba oğul arasındaki sohbet o kadar keyifli ve normal gözüküyordu ki Quidditch hakkında konuşuyor olmasalar onları bir an için muggle sanabilirdim.

Eğer Harry Potter'da Olsaydım (4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin