Artık kısa bir giriş yapmanın vakti geldi diye düşündüm. İlk bölümlerimiz hep böyle kısa oluyor biliyorsunuz. İyi okumalar (:
Birçok masum cana kıymış, kendi ailesinin canını almakta bir an için tereddüt etmemiş ya da endişe duymamış bir adamın, en az onun kadar sorunlu bir kadınla olan birlikteliğinden doğmuş bir bebekten bahsediliyordu. Bu adam tıpkı ailesinin sonu olduğu gibi bebeğinin de sonu olabilirdi. Zaten onun yaşamasını istemesi için bir sebebi de yoktu.
Kadın ise bu adamla birlikte olabilecek kadar aklını kaçırmış olmalıydı, bir de üzerine onunla çocuk yapmaya karar vermişti. En az onun kadar kötü olmayan bir kadın neden böyle bir adamla birlikte olmak isterdi ki? Ve şimdi bu kadın, bana bahsi geçen bebeğin ben olduğumu söylemişti.
Kısa, kabarık saçlı ve koyu yeşil ama oldukça keskin ve ışıltılı gözlere sahip olan kadını düşünüyordum... Aynadaki yansımam bana onunla ne kadar benzediğimizi adeta haykırıyordu. Ağaçların arasından bana bakışını hayal edebiliyordum. Gerçeği korkmadan söyleyişini ve buna ne kadar inandığını hatırlayabiliyordum. Ancak ona güvenemezdim. Yaptığı seçimlerin hiçbirini onaylamadığım, karanlık tarafta olduğuna emin olduğum bir kadına güvenemezdim. Ne istediğini, başımı belaya sokup sokmayacağını, sevdiklerime zarar verip vermeyeceğini bilemezdim. Beni Karanlık Lord'un önüne atıp atmayacağını bilemezdim. Voldemort'un eline düştükten sonra kimseye bir faydam dokunmazdı. Diğerlerini koruyabilmek için kendimi de korumalıydım.
İşin iyi yanı onu tekrar görmemiştim. Yaz boyunca, karşıma çıkacağından endişelenmiş olsam da hiç var olmamış gibi kayıplara karışmıştı. Henüz onun hakkındaki gerçekten birisine bahsetme fırsatı da yakalayamamıştım. Bunu Altın Üçlü'ye açıklayabileceğimi sanmıyordum. Onları yakında göreceğimi biliyordum. Yaz boyunca mektuplaşmıştık ve şimdi masamın üzeri renkli renkli zarflarla dolup taşıyordu. Sirius bile düzenli olarak nasıl olduğumu sormuştu. Onun Harry'yi yanına alamadığını biliyordum çünkü hala büyücülük dünyasında iyi karşılanmıyordu. Henüz her şeyi yoluna sokamadığı için de öfkeliydi. Ancak benim hala ümidim vardı. Bir şekilde işlerin yoluna gireceğine inanıyordum. Hem Sirius için hem Harry için...
Baş ucumda bekleyen mat siyah, gri ve koyu yeşil rengindeki zarflara baktım. Onlarca zarf vardı ve hepsinin üzerinde zarif bir el yazısı ile "Draco Malfoy" yazıyordu. Draco yaz boyunca bana mektuplar göndermiş, iyi olduğumdan emin olmaya çalışmış, kendi hayatındaki gelişmelerden de beni haberdar etmişti. Son mektubunda ise bir davetiye vardı. Beni Malfoy malikanesine davet ediyor, Dünya Kupası'na beraber katılabileceğimizi söylüyordu. Beni Ron da davet etmişti ancak ona orada görüşebileceğimizi söylemiştim. Draco'yu kırmak istemiyordum ve ilk kez Malfoy malikanesine gideceğim için heyecanlıydım.
Çoktan hazırladığım valizimi alarak salona gittim. Lucius Malfoy, bana eşlik etmesi için çalışanlardan birisini gönderiyordu. Kendisinin gelip muggle ailemle tanışmak istemeyeceğini tahmin ettiğimden bu durum benim için şaşırtıcı değildi. Yine de bu kadarı bile onun için nezaket sayılırdı.
"Hey, hazır mısın?" dedi Archie, elinde bir tabak turta ile mutfaktan çıkıyordu.
Başımı sallayarak ona ona verdim. Bahçe kapısından giren Shannon'ın üzerinde her zamanki gibi çiçekli bir etek ve toz pembe bir gömlek vardı.
"Yeniden veda vakti geldi," dedi Shannon, hüzünlü bir tebessüm ile.
Onlardan ayrılıyor olmak benim için de çok zordu. Tüm bir yazı gerçek bir aileymiş gibi geçirdikten sonra yeniden aylarca ayrı kalacaktık. Bir yandan onların güvenliği için endişeleniyordum, onları koruyacak kimse yoktu ve benim yüzümden birer hedef haline gelebilirlerdi. Onlar için koruyucu büyü yapmayı öğrenmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eğer Harry Potter'da Olsaydım (4)
FanfictionKitabın içinde kaybolmak gibiydi, Harry Potter'ı okumak... BU KİTAP 4. KİTAP OLUP (ATEŞ KADEHİ) DEVAM NİTELİĞİNDEDİR, LÜTFEN ÖNCE DİĞER İLK ÜÇ KİTABI OKUYUNUZ.