"Bak sen," arkamdan gelen Draco'nun sesi duyuldu. "Herkes de buradaymış."Ron ona evlerinin önündeki bir çöpe bakarmış gibi baktıktan sonra sessiz kalmaya karar vermiş göründü. Hermione burnundan solusa da düşüncelerini kendine saklıyordu. Harry'nin ise gözlerindeki ışıltı hemencecik sönmüştü. Draco'dan nefret ediyorlardı. Onları çok da suçlayamıyordum, ilk yıllardaki davranışlarını ve ailesini göz önünde bulundurunca onları anlamak güç değildi.
Harry kendini zorlayarak yeniden bana döndü. "Hangi takımı tutuyorsun, Juliet? Sana da bir şeyler alalım."
"Tuttuğum bir takım yok, aslında. Maçı izleyeceğim için heyecanlıyım sadece."
"O zaman iki takımdan da hatıralık bir şeyler alabilirsin," dedi hevesle tezgahı gösterirken. "Beraber seçmek ister misin?"
Draco boğazını temizleyerek bir adım öne çıktı. "Benimle seçebilir, ne istiyorsa alırız."
Birbirlerine bakarken aralarında çıkan fırtınada kopan gök gürültülerinin sesini işitebiliyordum. Gerginliği engellemek adına Draco'yu hafifçe ittirerek öne geçtim.
"Sanırım hediyelik eşyalarımı kendim alabilirim," dedim gülerek. Hermione de bana katılıyormuş gibi başıyla onay veriyordu.
"Maçtan sonra bizim kaldığımız çadıra geleceksin değil mi?" diye sordu Ron. Onunla daha önce mektuplaştığımızda böyle sözleşmiştik. Draco'nun da haberi vardı. Maçın ardından eşyalarımı alıp onların çadırına geçecektim.
"Evet," dedim. "Bana da yer bıraktınız mı?"
"Tabii," dedi Hermione hevesli bir halde.
"Öyleyse sonra görüşürüz," dedi Harry, artık çadırlarına dönmeleri gerekiyordu. Onlarla kısaca vedalaştıktan sonra Draco ile tezgahlara doğru ilerledim. İki takımın da rozetlerinden aldıktan sonra bir tane de İrlanda şapkası almıştım, maça bomboş gitmek istemiyordum ve yeşil şapka oldukça sevimliydi. Draco da bir şeyler aldıktan sonra yeniden çadıra doğru yürümeye başladık. Daha önce hiç bu kadar büyücüyü bir arada görmemiştim, kendilerini Muggle kılığına sokmak isterken epey komik duruma düşmüşlerdi. Çadırların önünde süpürgeye binen küçük büyücülerin de hiç yardımı olmuyordu. Etrafta deli gibi gezinen bir yetkili, Mugglelar'a sürekli unutturma büyüsü yapmak zorunda kalıyordu.
"Biliyorum, daha önce konuşmuştuk ama..." Draco gergince konuşmaya girmişti. Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırcasına gözlerimi ona çevirdim. "Maçtan sonra da bizimle kalsan sevinirim. Ailem bunu çok isterdi."
"Ama onlara söz verdim, Draco..."
"Biliyorum ama-"
"Üzgünüm, sözümden dönemem," dedim, özellikle olacaklarını düşününce sözümden dönmek iyi bir fikirmiş gibi gelmiyordu. Draco ve ailesine zarar gelmezdi ancak Harry ve diğerleri için yanlarında olmalıydım. Çadıra gittiğimizde dinlenmeye fırsat bulamadan, derinlerden gümbürtüyle gelen bir gong sesi duyuldu ve ağaçlardaki yeşilli-kırmızılı fenerler birden yanarak sahaya giden yolu aydınlattı. Vakit gelmişti.
Malfoylar'ın acelesi yoktu, her durumda oldukları gibi şimdi de soğukkanlılardı ve kalabalığın dağılmasını bekliyorlardı. Çevremizde binlerce insanın dolandığını duyabiliyordum, kulağıma bağırtılar, kahkahalar, şarkılar geliyordu. Beraber sakince ağaçlığın içerisinden yürüdük. Ağaçlığın öbür tarafında muazzam büyüklükteki stadyum bizi bekliyordu. Altın rengi duvarların sadece bir kısmı görünse de, içeri on tane katedralin sığacağı belliydi.
Stadyum yüz bin kişi alıyordu. Beş yüz kişilik bir Bakanlık görev timi bütün yıl bunun üzerinde çalışmıştı. Her santiminde Muggle Kovucu büyüler vardı. Yıl boyunca buranın yakınına gelen her Muggle birdenbire acil bir randevusunu hatırlayıp hızla uzaklaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eğer Harry Potter'da Olsaydım (4)
FanfictionKitabın içinde kaybolmak gibiydi, Harry Potter'ı okumak... BU KİTAP 4. KİTAP OLUP (ATEŞ KADEHİ) DEVAM NİTELİĞİNDEDİR, LÜTFEN ÖNCE DİĞER İLK ÜÇ KİTABI OKUYUNUZ.